Muradiye Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
CRUEL
CRUEL

Üç Kadın, Üç Aşk S_mod10
Erkek Yay
Maymun
Mesaj Sayısı : 1345
Doğum tarihi : 18/12/80
Yaş : 43
Nerden : istanbul
İş/Hobi : elektrik teknisyeni
İleti : format
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuRep Gücü : 0
Rep Puan : 208
Kayıt tarihi : 28/10/08
http://muradiyeforum.net

Üç Kadın, Üç Aşk Empty Üç Kadın, Üç Aşk

Salı Ara. 02, 2008 2:02 pm
Osmanlı
Türk kadını istediği kadar debdebeli bir hayat yaşıyor olsun sevgi,
şefkat, aşk ve cinsellik açısından tekil kalmaya mahkum gibidir. Kibar
aleminin bu yarı aristokrat ya da öyle olmaya özlemli kadını için
yazıklanmak dışında hiçbir çıkış belirmez.

Cogito dergisi - İstanbul
11 Şubat 2006, Cumartesi






Selim İLERİ











On dokuzuncu yüzyıl sonunun Osmanlı Türk kadını, istediği kadar
debdebeli bir hayat yaşıyor olsun, sevgi, şefkat, aşk ve cinsellik
açısından tekil kalmaya mahkum gibidir. Kibar aleminin bu yarı aristokrat, ya da aristokrat olmaya
özlemli özentili kadını için, durumuna yazıklanmak dışında, hiçbir
çıkış yolu belirmez.

Şair Nigar...

Şair Nigar Hanım'ın "Hayatımın Hikayesi" adı vermiş,
güncesinden seçmeler kitapçığını okumuş olanlar, orada, gitgide cinnet
noktasına varan aşk tezahürleriyle karşılaşmışlardır. Nigar Hanım bir
ömür boyu aşkı sadece özlemiştir.

Biyografilerinden Macar Osman Paşa'nın kızı olduğunu öğrendiğimiz,
1856 doğumlu şair Nigar iyi öğrenim görmüş, Fransız Mektebi'nde okumuş,
Fransızca'dan başka, Almanca, Arapça ve Farsça, Rumca öğrenmiş.

Ruşen Eşref bütün bu dilleri anadili gibi konuştuğunu belirtiyor.
Edebiyata, müziğe, güzel sanatlara bağlılığı, anlaşıldığı kadarıyla,
hayatının karşılık görmüş aşklarıdır.

Çünkü bunlar salonunda yaşanmış ve Nigar Hanım'a gönül bağlarını
söylemişlerdir. Her hafta salı günleri, uzun yıllar, şair Nigar'ın
konağı konuklara açılıyormuş, kadın ve erkek konuklar, şiirden
söyleşiyorlar, şiirler okunuyor, müzisyenler çalgıları başına
geçiyorlarmış.

Aşkı arayan Nigar

Beri yanda Nigar Hanım'ın fırtınalı, inişli çıkışlı izdivaç; hikayesi, güncesi boyunca trajikomik bir akış gösterir.

Bu, az çok aşka dayalı bir evliliktir. Ne var ki eşi, şair Nigar'ı
yalnız bırakmaktan, hatta aşağılamaktan geri kalmaz. Onun "Konkordiya"
salonlarında düşkün müzik ve eğlence geceleri, kurnaz tutkusu, açık
seçik dile getirilmemiş olmakla birlikte, genç, hoppa kadınlara eğilimi
şair Nigar'a göz yaşartıcı satırlar yazdırtmıştır.
Karıkoca kaç kez ayrılırlar, birleşirler, yine ayrılırlar; çocukları, evliliğin mutluluğu için hiçbir sebep oluşturamaz.

Nigar Hanım nihayet yalnız kalır; devrine göre şaşırtıcı bir özgür
hayat yaşar. Özgürlüğü öylesine görece bir özgürlüktür ki, Nigar Hanım,
bugünkü hayatımızda çok doğal karşıladığımız kadın-erkek arkadaşlıkları
için bile derin huzursuzluklar yaşar.

1890 Mart'ında İstanbul'a gelen "veliaht Prens Viktor Emanuel"le görüşmesi, önce yaşmaklı, sonra feracesini çıkararak prensle bir arada oluşu Nigar Hanım'ı dini kaygılara sürükler:

"Örtünmeye, vaktiyle, son derece riayet ettiğim halde sonraları
başımdan geçen felaketler beni yeise düşürdüğü gibi, babam da, ecnebi
misafirlerle görüşmemi münasip gördüğünden, ben buna alıştım. Bununla
beraber, Rabbime ve Resul'üne karşı duyduğum derin sevgi ve bağlılık bu
yüzden asla sarsılmadı. Yaratan'ıma, ruhumu, iman nuru içinde teslim
etmek, inşallah, bana da nasip olur."

Zaman zaman Avrupa, Mısır yolculuklarına çıkan Nigar Hanım,
prensler, şehzadelerle dostluk etmekte, prensesler, sultanlarla
görüşmekte, ediplerle buluşmakta, tartışmakta, ama hep aynı yalnızlığı,
ilişkisizliği sürüklemektedir.

Abdülhak Şinasi Hisar, "Boğaziçi Yalıları"nda yer alan eşsiz
bir yazısında onu ayna karşısında, güzel giysileri içinde, başından
hotozunu çıkarırken görür ve edebiyatımızın çok etkileyici bir platonik
aşk sahnesini kaleme getirir.
Kalabalıkta yalnızlık

Burada, orta yaş eşiğindeki Nigar Hanım varlık dünyasından yokluğa doğru, olanca görkemiyle sönüp gitmektedir...

Dekora bakılırsa, dekor da şair Nigar ölçüsünde görkemlidir.
Çiçekler arasında kendisine yer hazırlanmış Nigar Hanım, prenslerin,
şehzadelerin "Chopin mi? Wagner mi? Greig mi? Hangisi arzu buyruluyor?"
sorusuyla onurlandırılır; sonra geç saat, sarayın arabasıyla evine,
uzlek köşesine döner.

Yalnızlık dünyasında aşk, bütün imkansızlığını serdikçe, şair Nigar
için tanıştığı hükümdarları saymak kalır geriye: "Tanıştığım beşinci
hükümdar olarak bu yaz..."

Zaten çok geçmeden art arda savaşlar patlak verecek, ittihat ve
Terakki yönetimiyle maddi durumu sarsılmış Nigar Hanım, öteki Osmanlı
Türk kadınlarının pek çoğu gibi aşkı tanımadan, aşkı kendi istenciyle
seçemeden, aşksız hayatında büsbütün yoksulluğa düşecektir.
Bize bir dönemi armağan ettiği, bizimse, yeni yazıya geçirip
aydınlanacağımız yerde, müze köşesinde kaybolmaya, yok olmaya terk
ettiğimiz yirmi defterinin sonuncusunda şu son satırlar şair Nigar
Hanım'ın ömrünü özetler gibidir:

"Gündüzün arayanlar olmuşsa da, her yer ve her şey gibi kapımın çıngırağı da kırık olduğu için işitmedim."

Bihter...

Doğuştan varlıklı Nigar Hanım'ın yanı başında Bihter... 1900 tarihli Aşk-ı Memnu'nun Bihter'i servet tutkusuyla aşktan vazgeçmiş sayılabilir.

Bogaziçili Adnan Bey'in dengi dengine bir evlilik önerisi
düşünüldüğünde, kendisine değil, bu evliliği annesi Firdevs Hanım'a
önermesi beklenirken; Bihter, Adnan Bey'in yalısında yaşamayı Adnan
Beyle evliliğinin en önemli mutluluk nedeni saymıştır.

Yaşlı kocası onun gözünde "kumaşlar, dantelalar, renkler,
mücevherler, inciler" satın alabilecek, şatafat hayatlar kurabilecek
maddi bir araçtır. Bihter, evlilik sonrasını düşünmeden Adnan Bey
yalısına gider.

Şimdi Halid Ziya Bey için trajik bir yasak aşk izleği
belirmiştir. Aşk-ı Memnu Bihter'le Adnan Bey'in genç yeğeni Behlul'ü
karşı karşıya getirecek, bu aşkta Bihter'in muhakkak ki platonik
anlamlar da taşıyan duygu bağına cinsel aşkın bütün sarsıntılarını
ekleyecektir.

Cinsel aşk

"Bu köşecikte, şu fakir evceğizde", ama güzel eşyaları, güzel
şeyleri göre göre yetişmiş, güzel ve pahalı her şeyin hayalini kurmuş
Bihter, belki biraz da o yoksul evin hazırladığı her türlü ihtirasla
Behlul'ün kendisini baştan çıkarmasına razı olur.
Gerçi arzu ettiği sükse dünyasına kavuştuktan sonra cinsel
duygularını kendi kendini tatminle gidermeye çalışmıştır ama, şimdi
gene adamı gençliğinin itkisiyle aşk idolü sanmakta; Nigar Hanım'ınkini
andırır bir perhizkarlığı yazık ki benimseyememektedir.

Yazık ki... Zira Bihter'in o kadar doğal eğilimi, Tevfik Fikret
çapında özgürlükçü bir şair tarafından bile derhal suçlanmıştır. Aşk-ı
Memnu daha tefrika edilmekteyken Tevfik Fikret, romanın yazarına adeta
uyarıda bulunur.
Bir kaç kez alıntıladığım, vurgulamak istediğim şu saptayımlar,
Tevfik Fikret'in olduğu ölçüde, toplumun da gözdağı verişini dile
getirir:

"Bir Bihter, bütün ihtiyar kocalı genç kadınları arkasından
sürüklemez; fakat Bihter karakterinde, onun terbiyesinde, onun
ahlakında, yahut ahlaksızlığında, onun serbestliğinde, hasılı onun
durumunda bulunan kadınlara, bunların ahlak güçsüzlükleri arasında, pek
uğursuz bir kılavuz, pek zehirli bir düşme örneği olacağında şüphe
yoktur."

"Zarif oyuncağın siyah ağzı"

Payitahta sonsuz özgürlük temenni eden "Sis"in şairi, Bihter'den
bütün bireysel aşk özgürlüklerini geri alırken, Adnan Bey'in... zengin,
rahat yaşamalı, hayatı Boğaziçi'ndeki yalısında geçmiş, kız kardeşi
Büyükada'daki köşkünde oturan Adnan Bey'in genç Bihter'le evliliğini
namus ve ahlakın dairesi içinde görebilmektedir.

Öyle görüleceğini sezdiğinden, bildiğinden olacak, Halid Ziya da
Bihter'i beklenen sona alıp götürür; genç kadın umutsuz cinsel aşk
hikayesinden sonra canına kıyar.

Yaşandığında aşk, hele cinsel aşk Bihter örneğinde olduğu gibi, bir
tabancanın, "zarif oyuncağın siyah ağzı"yla "o derin aşk yarası"nın
sızlattığı noktayı bulmakta gecikmeyecektir.

Handan...

1912 basımlı Handan, romanın mektuplarla anlatılmış, mektuplar,
duygulanım, sayıklama yazıları yazmış baş kişisi Handan'ın acı aşk
ilişkilerine bir ağıt sayılamaz mı?
Halide Edib'in gençlik verimi bu roman, Nigar Hanım kadar
iyi yetiştirilmiş, Bihter kadar umarsız bir kadını, üçüncü kadını dile
getirmektedir.

Şair Nigar Hanım'ın yaşamayı törel değerler açısından düşünemeyeceği bir reddedişi Handan, sosyalist Nazım'da gerçekleştirir. İkinci Abdülhamid
muhalifi Nazım, ülküsü uğrunda Handan'la birlikte ölmeyi bir yaşama
biçimi görmüş ve bu yaşamayı Handan'la paylaşmak istemiştir.

Toplumsal savaşın uzağında durur görünen Handan, Nazım'la aşka çok
yakın bir sevgi bağını kurmasına rağmen, ülkü birliğini geri çevirir.

O, neredeyse açıkça söylendiği gibi, Hüsnü Paşa'da, kendisinden
yaşça büyük kocasında cinsel çekiciliğe tutulmayı seçmiştir. Akit
açısından saygın bu evlilik, yatak odası açısından bilinmeyen gizlerle
donanmıştır.

Arzulanan olmayı arzulama

Şair Nigar'ın hayatındaki seyahatler, romandaki Handan'ın da
hayatında sürüp gider. Fransız Mektebi'nin ve Fransız edebiyatının
yerini, İngiliz kültürü ve sisli Londra almıştır.

Bu arada Handan'ın evliliği, Hüsnü Pasa'nın hafif kadınlara,
hizmetçi kızlara cinsellikler duyusuyla sarsılmış; Handan sonu humma
nöbetlerine, ölüme varacak bir yasak aşkı, Hüsnü Paşa'nın yokluğunda
duyumsamıştır.

Kardeş çocuğu Neriman'ın kocası Refik Cemal'e ten aşkları kadar,
gönül özlemleriyle de bağlanan Handan, aşkı bir duygu bütünlüğü içinde
yaşayabildiği anda ölecektir.

Onun "tahassür"lerini dile getirdiği sayıklama yazıları, Nazım'dan
Hüsnü Paşa'ya, Hüsnü Paşa'dan Refik Cemal'e, belki başka kişilere de
gelgitlerle dolup taşar.
Burada aşk, anılara duyulmuş isteklerden, yaşanmamış isteğin anılar
yoluyla hayalde yaşanır kılınmasından, doyuma ulaşmış ihtiraslar
sonrasında çıkagelen yalnızlığa ve nihayet yeniden, adeta sürgit
noktalanmayacak ten ve şefkat arzusuna evrilir.

Aşkı böylesine yoğun kavramış Handan ölümünden sonra onu
tanıyanlarca suçlanacak, kemikleşmiş ahlak değerlerince
yargılanacaktır.

"Canlı bir facia"

Handan'da yaşanmış aşk da, yaşanmamış aşk da suçlu sayılmak için yeterli sebep olarak gösterilmiştir.

Nigar Hanım'la Bihter'in sentezi denebilecek Handan'ı, üstelik,
yalnız bağnaz çevreler değil, Server gibi Avrupa'da yaşayan roman
kişisi de tuhaf, irkiltici bulur.

Server'in Hüsnü Paşa'yla sevişen oda hizmetçisi 'Mod'u tanımlaması şöyledir:

"Bu, Handan gibi birdenbire adama canlı bir facia, bir dram, bir antika parça hissi vermiyor."

"Canlı bir facia" olmak, belki aşkla özdeştir... (Sİ/EZÖ)

*Selim İleri'nin bu yazısı, üç aylık düşünce dergisi olan "Cogito"nun 1995 Bahar sayısından alındı.



Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz