Muradiye Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
Detone
Detone

Osmanlı İmparatorluğu 1210
Erkek Terazi
Sıçan
Mesaj Sayısı : 2807
Doğum tarihi : 24/09/84
Yaş : 39
Nerden : IstanßuL [DøqußєyαzıтLı]
İş/Hobi : RECEPTION /FutßoL Müziq Araßa
İleti : IrGaT
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuUyarı : Osmanlı İmparatorluğu 111010
Rep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 03/11/08
http://WwW.MuradiyeForum.Net

Osmanlı İmparatorluğu Empty Osmanlı İmparatorluğu

Cuma Şub. 27, 2009 4:43 am
Osmanlı İmparatorluğu

Anadolu (Türkiye) Selçuklularının 1308 yılında ortadan kalkmasıyla
beraber, özellikle Batı Anadolu'daki beylikler arasında, Türk birliğini
yeniden tesis etmeyi amaçlayan mücadeleler kızışmış idi. İşte bu
mücadelelerin neticesinde Anadolu'da Osmanoğulları nın yıldızı
parlayacak ve altı yüz yılı aşan muhteşem bir Türk devletine tarih
tanıklık edecektir. Osmanoğullarının Menşe'i: Tarihi kaynaklara göre
Osmanlı İmparatorluğu'nu kuranlar, Oğuzların 24 boyundan biri olan Kayı
boyuna mensuptur. Oğuz an'anesine göre Kayılar, sağ kolda yer alan
Boz-okların Günhan kolunun en büyük boyudur. Dolayısıyla Oğuz teşkilât
yapısında Kayılar, hakim unsurdur. Bundan dolayı Dede Korkut'ta
"Hâkimiyet bir gün Kayı'ya değe; bu dediğim Osman neslidir" denilerek
Osmanoğullarının hâkimiyeti meşrulaştırılır.

Kayılar, Malazgirt Savaşı'nın hemen akabinde Anadolu'ya gelen Oğuz
boylarındandır. Dolayısıyla onların Anadolu coğrafyası içerisinde yurt
tutmaya yönelik göç hareketleri hem Anadolu'nun Türkleşmesi hem de
Türkiye tarihinin şekillenmesi bakımından oldukça önemlidir. Tarihî
kaynaklara göre elli bin kadar Tatar ve Türkmen gaza ve cihat
maksadıyla önce Erzurum ve Erzincan'a, ardından da Artuklu sahasında
yer alan Güneydoğu Anadolu'ya yönelmişlerdi. Kayı boyunun beyi Süleyman
Şah, Halep'e giderken Fırat'ta boğulmuş ve "Türk Mezarı" da denilen
Caber Kalesi'nde defnedilmiştir. Beylerini kaybeden "göçer evli"lerin
bir kısmı, bugünkü Urfa-Viranşehir ve Mardin-Derik kazaları arasında
bulunan Beriyye'ye gitmiş bir kısmı ise Anadolu'ya dağılmıştır. Bu
sahalar, Kayı boyuna mensup Karakeçililer'in günümüzde de yoğun olarak
yaşadıkları bölgelerdir.

Babasının ölümü üzerine dört yüz kadar göçer evli ile bölgeyi terk
eden Ertuğrul Gazi önce Pasin Ovası'na, Sürmeliçukuru'na varıp bir
müddet burada kalmış, sonra Selçuklu Hükümdarı Sultan Alaaddin'in
çağrısı üzerine Adıyaman ve ardından Ankara civarına gelmiştir.
Yaklaşan Moğol tehlikesi ve uçları basan Bizans'a karşı yardımını
gördüğü Ertuğrul Gazi liderliğindeki Kayıları Ankara civarındaki
Karacadağ'a konduran Sultan Alaaddin, Rumlara karşı Sultanönü
(Eskişehir)'nde kazanılan zaferde, ordusunun akıncılığını üstlenen
Ertuğrul Gazi'ye Söğüt, Domaniç ve Ermeni Beli'ni yaylak ve kışlak
olarak tahsis etmiştir. Ertuğrul Gazi'nin vefatı üzerine (1281 veya
1288), küçük oğlu Osman Bey, Kayıların başına geçmiştir.


Kuruluş Devri

Osman Bey

Oğuz aşiretlerinin ittifakıyla başa geçtikten sonra, siyasî ve
dinî bakımdan Anadolu'nun en itibarlı ve nüfuzlu tarikatlarından
Ahilerin mühim bir şahsiyeti olan Şeyh Edebali'nin kızı ile evlenerek,
gücünü artırmış idi. Bundan sonra Osman Gazi, Bizans'a karşı genişleme
politikasını uygulayarak, İnegöl, Karacahisar ve Yarhisar'ı ele geçirdi
ve bölgenin mühim merkezlerinden olan Bilecik'i alarak, burayı beyliğin
merkezi yaptı (1299). Bu tarih devletin kuruluş tarihi olarak kabul
edilir. Selçuklu Sultanı III. Alaaddin Keykubad'ın İlhanlı Hükümdarı
Gazan Han'ın kuvvetleri tarafından tutulup, İran'a götürülmesi üzerine
Selçuklu ümerasından bazıları ve bölgedeki Türkmen beyleri Osman Bey'e
teveccüh göstermiş; Oğuz an'anesine göre onun hâkimiyetini tanımayı
kabul etmişlerdir. Nitekim Oğuz beyleri Oğuz Han töresine göre tertip
edilen bir törende Osman Bey'in önünde diz çökerek, onun verdiği kımızı
içmek suretiyle tâbiyetlerini sunmuşlardır. Ancak henüz küçük bir
beylik durumundaki Osmanoğullarının, şeklen de olsa bu dönemde, İlhanlı
hâkimiyetini tanıdıkları bilinmektedir. Osman Gazi, beyliğini ilân
ettikten sonra idaresi altındaki bölgeleri beş kısma ayırarak buraları
güvendiği ve savaşlarda yararlık gösteren kimselere tevcih etti. Oğlu
Orhan'a Sultanönü, büyük kardeşi Gündüz Bey'e Eskişehir'i, Aykut Alp'e
İn-önü'yü, Hasan Alp'e Yarhisar'ı ve Turgut Alp'e de İnegöl'ü verdi.
Diğer oğlu Alaaddin'e ise şeyh Edebali'nin emin ve nazırlığında,
ailenin geçimi için, Bilecik ve havalisinin gelirleri tahsis
edildi.1302'de Bursa tekfurunun liderliğinde birleşen Rum tekfurlarının
Koyunhisar (Bafeon) savaşında ağır bir mağlûbiyet tatmaları, Osman
Bey'in Bursa ve Kocaeli taraflarına akınlar yapmasını oldukça
kolaylaştırmıştı. Bir taraftan Bursa öte taraftan İznik Türk kuşatması
altında tutuluyordu. Ancak yaşlılık sebebiyle Osman Bey, fetihler için
oğlu Orhan'ı görevlendirmişti. Nitekim 1324 yılında Osman Bey vefat
etti ve oğlu Orhan Bey Osmanlı tahtına çıktı.


Orhan Bey

1326 yılında Bursa'yı, uzun süren kuşatmanın ardından, ele
geçirince babasının vasiyetini yerine getirerek, Osman Gazi'nin naaşını
Bursa'ya nakletti ve burayı devletin yeni merkezi yaptı. Orhan Bey'in
komutanlarından Akçakoca ve Karamürsel ise İstanbul kıyılarına kadar
akınlarda bulunuyorlardı. Bu fetih ve akınlardan telâşlanan Bizans
İmparatoru Andranikos büyük bir ordunun başında Osmanlılara karşı
harekete geçtiyse de Maltepe (Palekanon) Savaşı'nda ağır bir yenilgi
aldı (1329). Bu zafer, İznik ve İzmit'in ele geçirilmesini
kolaylaştırmıştır. Rumeliye Geçiş; Karasi Beyliğinde başlayan taht
mücadelelerinden istifade eden Orhan Bey, Balıkesir ve civarını
topraklarına katarak, ileride gerçekleşecek olan Rumeli fetihleri için
mühim bir mevkiye sahip olmuştur. Nitekim Karasi Beyliğinin deniz gücü
ve Hacı İl Bey, Evrenos Bey gibi değerli komutanlar artık Osmanlıların
emrine girmişlerdir. Bizans içindeki taht kavgaları ve Bulgar-Sırp
saldırıları karşısında, gittikçe güçlenen Osmaoğullarından yardım
isteyen Kantakuzen'in talebi üzerine Orhan Bey'in oğlu Süleyman, bir
orduyla Rumeli'ye geçti (1345). Edirne'yi kuşatan Bulgar-Sırp
kuvvetlerini bozan Süleyman Paşa bu zaferin karşılığında Gelibolu'daki
Çimpe Kalesi'ni Bizans'tan aldı. Böylece Osmanlılar ilk kez Rumeli
yakasında bir üs elde etmiş oluyordu (1356). Süleyman paşa Gelibolu'nun
ardından Tekirdağ'a kadar olan bölgeleri de ele geçirerek buralara
Anadolu'dan getirilen Türkmenleri yerleştirdi. Böylece Rumeli'de de
Türkleşme hareketi başlamıştır. Süleyman Paşa'nın ölümünden sonra
Rumeli'deki fetihler için kardeşi Murat Bey görevlendirildi (1359).
Ancak 1362'de babası Orhan Bey'in de ölümü üzerine Murat Bey, Bursa'ya
döndü ve Osmanlıların 3. hükümdarı olarak tahta çıktı (1362).


Rumeli ve Balkanlarda Fetihler

I.Murat (Hüdavendigar) önce tahtta hak iddia eden kardeşlerini
bertaraf etmekle işe başladı ve bu arada elden çıkan Ankara'yı yeniden
aldı. Anadolu'da birliğin sağlanmasının ardından Murat Hüdavendigar,
inkitaya uğrayan Rumeli ve Balkanların fethine yöneldi. Bu sırada
Balkanlar karışıklık içindeydi. Bir taraftan Sırp Hükümdarı Düşan'ın
ölümü ile Sırplar arasında iç mücadeleler şiddetlenmiş, öte yandan
Macar Kralı Layoş, Balkanlarda Ortadokslara olan baskıları artırmıştı.
Evrenos ve Hacı İl Bey komutasındaki kuvvetler bu durumdan da
yararlanarak Keşan'dan Dimetoka'ya kadar olan yerleri fazla bir
mukavemet görmeden ele geçirmişlerdi. Sazlıdere Zaferi ile Edirne ve
Filibe, Lala Şahin Paşa tarafından fethedildi (1363/4). Bu savaşlarda
Bulgarların yanında yer alan Bizans barış yapmak zorunda kaldı. Türk
ilerleyişini durdurmak isteyen Macar, Bulgar,Sırp ve Ulahlardan
müteşekkil bir Haçlı ordusu Macar Kralı Layoş'un liderliğinde Edirne
üzerine yürüdü. Ancak Meriç sahilindeki Sırp Sındığı denilen mevkide,
kalabalık Haçlı ordusunu hazırlıksız yakalayan 10 bin kişilik
kuvvetiyle Hacı İl Bey, büyük bir bozguna uğrattı (1364). Sırp Sındığı
zaferiyle Osmanlılar, Balkanlardaki fetihlerine hız verdiler ve bunu
kolaylaştıracağı için Osmanlı başkenti Bursa'dan Edirne'ye nakledildi.
Fetihler karşısında çaresiz kalan Bulgarlar Türk himayesini kabul etmek
zorunda kaldılar (1369). Çirmen Zaferi ile (1372) Batı Trakya ve
Makedonya'nın bir kısmı Osmanlı hâkimiyetine girdi ve Selanik ile
Köstendil'in de ele geçirilmesinin ardından Sırp Kralı Lazar, vergi
verip, gerektiğinde asker göndermek şartıyla Osmanlılarla barış
anlaşması imzaladı(1374). Yaklaşık on yıl süren mücadelede, Rumeli ve
Balkanlarda fethedilen bölgelere Anadolu'dan mütemadiyen Türk nüfus
kaydırılarak bölgede demografik dengeler Osmanlılar lehine
değiştirilmeye başlanmıştı. Bu tarihten sonra bir müddet Balkanlardaki
fetihlere ara verilmiş ve Anadolu'da Türk birliğini sağlamlaştırmaya
yönelik düzenlemelere geçilmiştir. Bu maksatla I. Murat, oğlu Bâyezid'i
Germiyan beyinin kızı ile evlendirmiş; Tavşanlı, Emet ve Simav gelinin
çeyizi olarak Osmanlılara verilmiştir. Aynı şekilde Akşehir, Yalvaç,
Beyşehri gibi bazı şehir ve kasabalar Hamidoğulları'ndan para karşılığı
satın alınmış, Candaroğullar da Osmanlı hâkimiyetine girmişti. Artık
Osmanlıların karşısında tek bir güç kalmıştı; Karamanoğulları.

Alaaddin Ali Bey, Osmanlıların yeniden Balkanlara yönelmesini de
fırsat bilerek, harekete geçmiş ancak I. Murat Konya önlerinde
Karamanoğullarını yendiğinde Karaman beyi af dilemek zorunda
kalmıştır(1387)

Murat Hüdavendigar'ın yeniden Rumeli'ye yönelmesiyle birlikte Niş
ve Sofya da dahil olmak üzere bütün Bulgaristan fethedildi.(1385/88).
Timurtaş Paşa'nın Sırp kuvvetleri tarafından baskına uğratılıp,
yenilmesi üzerine cesaretlenen Bulgar, Leh, Çek ve Macar kralları da
Sırpların yanında yer aldılar. Fakat Çandarlı Ali Paşa, Bulgar Kralı
Şişman'ı esir alarak Bulgarları bu ittifakın dışına attı. Buna rağmen
Haçlı ordusu ilerleyişini sürdürünce, I. Murat ordusunun başına geçerek
düşmanı Kosova'da karşıladı. I.Murat'ın oğulları Bâyezid ve Yakup'un da
yer aldığı Osmanlı birlikleri büyük bir zafer kazandı. Sırp Kralı Lazar
ve oğlu esir edilmiş, düşman kuvvetlerinin büyük bir kısmı imha
olmuştu. (20 haziran 1389). Fakat I.Murat savaş meydanını gezerken bir
Sırp tarafından hançerlenerek şehit düştü. Bunun üzerine Sırp kralı da
Osmanlı askerleri tarafından öldürüldü. Osmanlılar için Balkanlarda
tutunabilmek yolunda ölüm kalım savaşı olarak görülen I.Kosova Zaferi
Sırplar tarafından asla unutulmamıştır. Günümüzde dahi masum Müslüman
halka yönelik vahşetin arkasında bu mağlûbiyetin ezikliği ve intikam
hissi yatmaktadır.



Anadolu'da Türk Birliği'nin Sağlanması

I. Murat'ın şehit edilmesinin ardından oğlu Bâyezid, devlet
adamlarının ittifakıyla hükümdar ilân edildi. Babasının ölümünü fırsat
bilen Anadolu'daki beyliklerin Osmanlılara bıraktığı toprakları yeniden
ele geçirmek maksadıyla harekete geçtiklerini haber alan Bâyezid,
süratle Anadolu'ya döndü. 1390 yılında Germiyan, Aydın, Menteşe ve
Saruhan beylikleri ortadan kaldırıldı. Ertesi yıl Hamidoğulları Beyliği
toprakları ele geçirildi ve bu beyliklerin yer aldığı topraklarda
Anadolu beylerbeyliği adıyla idarî bir ünite oluşturuldu. Ardından
Osmanlıların en önemli rakip olarak gördüğü Karaman Beyliğine yönelen
Yıldırım Bâyezid, Konya'yı kuşattı. Alaaddin Ali Bey'in barış talebi,
Beyşehir ve çevresinin Osmanlılara bırakılmasıyla kabul edildi.(1391).
Fakat Yıldırım Bâyezid'in Mora ile ilgilenmesini fırsat bilerek Ankara
Sancak Beyi Sarı Timurtaş Paşa'yı esir alması üzerine, Yıldırım
Bâyezid, Alaaddin Bey'e kesin bir darbe vurmaya karar verdi. Anadolu'ya
geçen Yıldırım, üç gün süren savaşın ardından ele geçirilen Alaaddin
Bey'i ortadan kaldırdı ve toprakları Osmanlılara ülkesine dahil
edildi(1397). Karamanoğlu tehlikesinin bertaraf edilmesiyle, Anadolu'da
Osmanlılara direnebilecek en güçlü devlet olarak Kadı Burhaneddin
devleti kalmış idi. Daha 1392 yılında, Kadı Burhaneddin'in müttefiki
durumundaki Candaroğlu Süleyman anî bir baskınla öldürülüp beyliğin
Kastamonu şubesi ortadan kaldırılmıştı (1392). Ardından, ertesi yıl
Amasya ve Merzifon civarı Osmanlı hâkimiyetine alınmıştı. Kadı
Burhaneddin'in 1398'de Kara Yülük tarafından öldürülmesi üzerine, ona
bağlı Sivas, Tokat, Kayseri, Malatya gibi şehirler birer birer ele
geçirildi. Böylece Fırat'ın batısında kalan Anadolu toprakları Osmanlı
sancağı altında birleştirilmiş oluyordu.
Detone
Detone

Osmanlı İmparatorluğu 1210
Erkek Terazi
Sıçan
Mesaj Sayısı : 2807
Doğum tarihi : 24/09/84
Yaş : 39
Nerden : IstanßuL [DøqußєyαzıтLı]
İş/Hobi : RECEPTION /FutßoL Müziq Araßa
İleti : IrGaT
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuUyarı : Osmanlı İmparatorluğu 111010
Rep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 03/11/08
http://WwW.MuradiyeForum.Net

Osmanlı İmparatorluğu Empty Geri: Osmanlı İmparatorluğu

Cuma Şub. 27, 2009 4:43 am
Yıldırım Bâyezid'in İstanbul Kuşatması ve Balkanlardaki Fetihleri

Yıldırım Bâyezid'in Karaman seferine anlaşma gereği katılan Bizans
İmparatoru V.Yuannis'in oğlu Manuel'in, babasının ölümü üzerine
anlaşmayı çiğneyerek İstanbul'a kaçması sebebiyle Yıldırım, İstanbul'u
kuşatmaya karar verdi. 1391'de başlayan ilk muhasara 1396 yılına kadar
sürdürüldü. Bu maksatla İstanbul Boğazı'nda Anadolu Hisarı inşa edildi.
Şehre dış yardımların gelmesini önlemeyi ve iaşe zorluğu altında
savunmayı kırmayı hedefleyen bu muhasara Timur'un Anadolu'ya ulaşmasına
kadar fasılalarla devam ettirilmiştir. Bu kuşatma sürerken bir yandan
da Yıldırım, Bulgaristan, Arnavutluk ve Bosna taraflarında fetih
hareketlerine devam etmekteydi. Kuşatma altındaki Bizans'ın da talebi
ile Türklere karşı yeni bir Haçlı ittifakı oluşturan Macar Kralı
Sigismund, İngiltere dahil bütün Avrupa devletlerinden topladığı 120
bin kişilik bir orduyla harekete geçti. Yıldırım Bâyezid düşmanı
şaşırtan bir hızla Niğbolu Ovası'nda düşmanı karşıladı. 50-60 bin
kişilik Osmanlı ordusu, sayıca çok üstün olan Haçlı ordusunu büyük bir
bozguna uğrattı. Savaş meydanından kurtulabilenler, kaçarken Tuna'da
boğuldular.(1396) Haçlılardan geriye sadece muazzam bir ganimet
kalmıştı. Bu ganimetle, Edirne ve Bursa'da pek çok cami, medrese ve
imaret inşa edilmiştir. Zaferin ardından, Eflâk, Bosna, Macaristan ve
Mora üzerine seferler düzenlendi. İtibarı bu zaferle bir kat daha artan
Yıldırım, Niğbolu dönüşünde Anadolu birliğini kurmaya yönelik nihaî
adımları atmaya başlayacaktır.

Ankara Savaşı ve Fetret Devri: Yıldırım Bâyezid, Fırat boylarına
kadar topraklarını genişlettiği sırada, Timur da İran, Azerbaycan ve
Irak'ı ele geçirmişti. Bazı Anadolu beyleri Timur'a sığınırken,
ülkeleri istilâ edilen Celayirli Ahmet ve Karakoyunlu Kara Yusuf da
Yıldırım Bâyezid'in yanına kaçmıştı. Böylece her iki devlet biribirine
sınır komşusu olmuş, ancak bu durum iki hükümdarın da Türk dünyasının
liderliğine oynamaları sebebiyle olumsuz neticeler doğurmuştur. Timur,
Osmanlılara sığınan Celayirli Ahmet ve Kara Yusuf'un iade edilmemesini
bahane edip Sivas'ı kuşatmış ve kendisine teslim edilmesine rağmen
şehiri tahrip etmişti(1400). Bu olaydan sonra da her iki hükümdar
arasında mektuplaşmalar devam etti. Fakat Timur'un, Anadolu
beyliklerine topraklarının geri verilmesi ve bazı şehirlerin kendine
bırakılması gibi talepleri Yıldırım tarafından reddedildi. Dolayısıyla
iki fatih için savaş artık kaçınılmaz hâle gelmişti. 160 binlik
Timur'un ordusunu, 70 bin kişiyle Çubuk Ovası'nda karşılayan Yıldırım
Bâyezid, savaşın başlarında üstünlüğü ele geçirdi. Ancak Timur'un
safında eski beylerini gören bazı askerlerin saf değiştirmesi ve Kara
Tatarların Osmanlı ordusunun arkasını çevirmesi savaşın talihini
değiştirdi. Bir avuç askerle direnmeye çalışan Yıldırım Bâyezid sonunda
esir edildi (26 Temmuz 1402). Ankara Savaşı'nı kazanan Timur, Anadolu
beyliklerini tekrar ihya etti ve böylece Anadolu Türk birliği
parçalandı. Balkanlardaki Türk ilerleyişi durduğu gibi bir kısım
topraklar da elden çıktı. Yıldırım'ın oğulları arasındaki taht
mücadeleleri Osmanlı İmparatorluğu'nun "Fetret Devri" boyunca 12 yıl
müddetle devam etti. Şayet bu savaş gerçekleşmemiş olsaydı, hiçbir
direnme gücü kalmayan İstanbul büyük bir ihtimalle Yıldırım Bâyezid
zamanında Türklerin eline geçecekti. Dolayısıyla Ankara Savaşı
Osmanlıları en az 50 yıl geriye götürmüştür. Esir düşen Yıldırım
Bâyezid, yedi ay boyunca Timur'un yanında şehir şehir dolaştırıldıktan
sonra üzüntüsünden ecele yenik düştü. Osmanlı şehzadeleri tahtın sahibi
olabilmek için kıyasıya birbirleriyle mücadele etmeye başladılar. Bu
mücadele Çelebi Mehmet'in tek başına devlet idaresine hâkim oluşuna
kadar devam etti (1413). Çelebi Mehmet kardeşleri Süleyman, İsa ve Musa
Çelebi'yi bertaraf ettikten sonra Anadolu Türk birliğini yeniden tesis
etmek için çaba sarf etti. Güçlenen Karamanoğullarının nüfuzunu kırdı,
Karamanoğlu Mehmet Bey'in eline geçen Osmanlı topraklarını geri aldı.
Candaroğulları beyliğinden Çankırı'yı ve ardından Canik (Samsun)
bölgesini yeniden Osmanlı ülkesine kattı. Fakat Şehzade Mustafa ve
Simavna Kadısı oğlu Şeyh Bedreddin'in isyanları ülkeyi
karıştırmaktaydı.(1419) Şehzade Murat Rumeli ve Manisa'da ortaya çıkan
bu isyanı bastırdı, Şeyh Bedreddin ve adamları yakalanarak idam edildi.
Timur'un beraberinde götürdüğü Mustafa Çelebi de Anadolu'ya döndüğünde
tahtta hak iddia etmişti. Şehzade Mustafa'nın Selânik'te başlattığı
isyan bastırıldı. Asi şehzade Bizans'a sığınmak zorunda kaldı. Çelebi
Mehmet öldüğü zaman Osmanlı ülkesinde sükûnet büyük oranda tesis
edilmeye başlanmıştı (1421).

Babasının en büyük yardımcısı olan şehzade Murat tahta çıktığı
zaman Bizans tarafından karşısına çıkarılan amcası Mustafa Çelebi'nin
isyanını bir kez daha bastırdı ve Bizans'ı cezalandırmak için
İstanbul'u kuşattı(1422). Bu defa küçük kardeşi Şehzade Mustafa'nın
isyan haberini alan II.Murat, kuşatmayı kaldırarak kardeşini
cezalandırmak zorunda kaldı. İsyancıların yanında yer alan Anadolu
beyliklerine karşı harekete geçen II.Murat, Candaroğlu İsfendiyar Bey'i
itaat altına aldı. İzmir Beyi Cüneyd'i ortadan kaldırıp, İzmir, Aydın
ve Menteşe civarını ele geçirdi. Germiyanoğlu Yakub Bey'in çocuğu
olmadığından, topraklarını Osmanlılara bırakmayı vasiyet etmişti. Onun
ölümüyle Germiyan ili de Osmanlılara katılmış oldu(1428). Balkanlarda
da durum Osmanlılar lehine düzelmeye başladı. Nitekim Fetret devri
sırasında elden çıkan topraklar geri alındığı gibi, 1440'a kadar
Belgrat hariç bütün Sırp toprakları Osmanlı hâkimiyetine girmişti.
Fakat Erdel ve Eflâk'ta üst üste gelen bazı küçük bozgunlar Avrupa'da
büyük bir sevinçle karşılanarak, Osmanlılara karşı yeni bir Haçlı
seferinin tertip edilmesine cesaret vermişti. II. Murat, Balkanlardaki
Osmanlı varlığını tehlikeye atmamak için Macarlarla Segedin
Antlaşmasını imzaladı (1444) ve bu anlaşmadan sonra tahttan feragat
etti. Küçük yaştaki oğlu II. Mehmet'in hükümdar olmasını fırsat bilen
Macarlar anlaşmayı bozdu ve yeni bir Haçlı ittifakı oluşturuldu. II.
Murat yeniden ordunun başına geçerek düşmanı Varna Savaşı'nda
karşıladı. Macar kralı öldürüldü. Haçlıların lideri durumundaki Jan
Hünyad güçlükle kaçabildi(1444). Çandarlı Halil Paşa'nın ısrarıyla
ikinci kez tahta çıkan II. Murat, Mora ve Arnavutluk'a sefer düzenledi.
Varna'nın intikamını almak isteyen Jan Hünyad yeniden harekete geçti.
Fakat II. Kosova Muharebesi'nde bir kez daha Sırplar büyük bir
yenilgiye uğratıldı (1448). Varna ve Kosova savaşlarıyla Osmanlılar
Balkanlardaki durumunu iyice güçlendirmiş, Bizans'ın batıdan yardım
alma umutları ise tamamen ortadan kaldırılmıştır. II. Murat 48 yaşında
ölünce II. Mehmet yeniden Osmanlı tahtının sahibi olmuş (1451) ve
Osmanlı İmparatorluğu artık bu dönemde tam bir cihan devleti hâline
gelmiştir.


Fatih ve Cihan Devleti'nin Doğuşu

İstanbul'un Fethi: II. Mehmet, babasının ölümü üzerine ikinci kez
Osmanlı tahtına oturduğunda, devletin ortasında bir şer adacığı hâlinde
kalmış köhne Bizans'ı ortadan kaldırmayı öncelikle hedef olarak
belirlemişti. Böylelikle Osmanlı İmparatorluğu tam bir cihan devleti
haline gelebilecekti. Hedefini gerçekleştirmek için ilkin Sırbistan ve
Eflâk ile anlaşma imzalayan Fatih, Karamanoğlu tehlikesini de geçici de
olsa bertaraf etti. Bizans'a ulaşabilecek muhtemel yardımı önlemek için
Boğaz'ın Avrupa yakasına Rumeli Hisar'ını yaptırarak kuşatma
hazırlıklarını tamamladı. Nihayet kuşatılan İstanbul'a karşı 6 Nisan
1453'te kara ve denizden saldırı başlatıldı. II. Mehmet, Edirne'de
döktürdüğü çağının en güçlü toplarıyla İstanbul surlarını karadan
sarsarken 18 Nisan'da donanma bütün İstanbul adalarını ele geçiriyordu.
Fakat, Haliç'in zincirle kapatılması sebebiyle kara ve deniz birlikleri
müşterek bir harekâta geçemiyor ve bu durum da kuşatmanın başarısına
gölge düşürüyordu. Nihayet 22 Nisan'da Osmanlı donanmasının karadan
Haliç'e indirilmesi gibi müthiş bir plânın gerçekleştirilmesi,
kuşatmanın seyrini değiştirmeye başlamıştı. Seksen parçalık donanmayı
bir anda karşılarında gören Bizans'ın direnme gücü artık kırılmıştı. 29
Mayıs 1453'teki nihaî harekâtla İstanbul fethedildiğinde, II. Mehmet,
Peygamberimizin müjdesine mazhar oluyor ve "feth-i mübin" ile
"Fatih"lik şerefini elde ediyordu.Bizans'ın ortadan kaldırılması hem
Türk tarihi hem de dünya tarihi açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu
fetihle Osmanlı İmparatorluğu, artık tam bir cihan devleti hâline
gelmiş, İslâm dünyası ve Avrupa içinde büyük bir prestij ve güç
kazanmıştır. Avrupa için bu fetih çağ açıp, çağ kapayan bir fetihtir.
Katolik Avrupa'nın, Ortadoks dünyasıyla bütünleşme çabaları,
İstanbul'un fethiyle önlenmiş, aksine Balkanları da tamamen ele
geçirmek suretiyle Fatih, kısa zamanda Ortadoksları himayesi altına
almıştır. Nitekim Papa V.Nikola'nın Türklere karşı harekete geçilmesi
fikri pek taraftar bulamamış, aksine, Ege adalarındaki halk,
Balkanlardaki bazı despotluklar ve prensler Fatih'i İstanbul'un
fethinden dolayı kutlayan mektuplar yazmışlardır. Papa'nın isteğine
sadece Almanya, Napoli ve Venedik olumlu cevap vermiş fakat onlar da
kendilerinden ziyade Sırp, Macar ve Arnavutları kışkırtarak sonuç
almaya çalışmışlardır.


Fatih'in Batı Politikaları

Sırbistan Seferleri

İstanbul'un fethinden sonra Osmanlılara bağlılığını bildiren ve
ele geçirdiği bazı kaleleri geri veren Sırplar Macarlar ile iş birliği
yaparak yeniden düşmanlıklarını göstermeye başlamışlardı. Bunun üzerine
1454-1457 arasında üç kez peşpeşe Sırbistan'a sefer düzenlendi. Belgrat
dışındaki bütün Sırp toprakları ele geçirildi. Sırp Kralı Bronkoviç'in
ölümüyle başlayan taht mücadelelerinden faydalanan Osmanlılar, Sırpları
vergiye bağladılar. Taht kavgalarının yeniden alevlenmesi üzerine, Mora
seferinde bulunan Fatih, Sırp meselesine son verilmesini emretti.
Mahmut Paşa, 1459'da başkentleri Semendire'yi ele geçirilerek Semendire
Sancakbeyliğini oluşturdu. Böylece Sırbistan'da 350 yıl sürecek Osmanlı
hâkimiyeti başlamış oluyordu.


Arnavutluk Seferleri

Papalık ve Napoli krallığının desteği ve kışkırtmasıyla harekete
geçen Arnavutluk hâkimi İskender Bey, vur-kaç taktiği ile Osmanlı
kuvvetlerine baskınlar düzenlemekteydi. Bunun üzerine Fatih, bizzat
sefere çıkmaya karar verdi. 1465 yılında gerçekleşen I.seferde, İlbasan
Kalesi'ni yaptırıp, içine asker yerleştiren Fatih, Balaban Paşa'yı
bölge için görevlendirerek, geri döndü. Ancak, Papa ve diğer
devletlerden aldığı kuvvetlerle Türklere saldıran İskender Bey, Balaban
Paşa'yı şehit etti ve İlbasan kalesi'ni kuşattı. Bunun üzerine Fatih
II. Arnavutluk Seferi'ne çıktı (1467). Ele geçirilen topraklarda yeni
garnizonlar oluşturuldu. Bu sırada İskender Bey ölmüş ve yerine oğlu
Jean geçmişti. Arnavutlukta başlayan kargaşa sebebiyle Fatih 3. kez
Arnavutluk seferini başlattı. Arnavutların elinde kalmış olan Kroya ve
İşkodra kuşatıldı. Nihayet 1479'da Arnavutluk da bir Osmanlı vilayeti
haline gelmiş oluyordu.
Detone
Detone

Osmanlı İmparatorluğu 1210
Erkek Terazi
Sıçan
Mesaj Sayısı : 2807
Doğum tarihi : 24/09/84
Yaş : 39
Nerden : IstanßuL [DøqußєyαzıтLı]
İş/Hobi : RECEPTION /FutßoL Müziq Araßa
İleti : IrGaT
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuUyarı : Osmanlı İmparatorluğu 111010
Rep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 03/11/08
http://WwW.MuradiyeForum.Net

Osmanlı İmparatorluğu Empty Geri: Osmanlı İmparatorluğu

Cuma Şub. 27, 2009 4:44 am
Mora Seferleri

İstanbul'un fethinden sonra Bizans İmparatoru XII. Konstantin'in
oğulları, rakipleri Kantakuzen ailesine karşı Mora'da, Osmanlıların
yardımını istemişlerdi. Turahanoğlu Ömer Bey, akıncıları ile duruma
müdahale etti ve muhalifler bertaraf edildi. Fakat bu sefer iki kardeş
arasında mücadele başlamıştı. Bölge ülkelerinin Mora'yı istilâ
niyetlerini bilen Fatih 1458'de harekete geçti. Korent'i ele geçiren
Fatih, Mora'nın bir kısmını merkeze bağlayarak, burada bir sancak
oluşturdu. Atina ve diğer bölgeler ise Osmanlı yönetimini kabul etti.
Kardeşi Dimitrios'a karşı Arnavutların desteğini alan Tomas'ın
Osmanlılarla yapılan anlaşmayı bozması üzerine 2.kez Mora'ya sefer
düzenlendi. Tomas, Papa'nın yanına kaçmak zorunda kaldı. Bölgeye çok
sayıda Türk yerleştirildi. Venedikliler bölge halkını Osmanlılara karşı
ayaklandırmaya çalışıyorlardı. Ancak bunda başarı kazanamayan Venedik,
Osmanlı kuvvetleri tarafından bozguna uğratıldı (1465).


Eflâk ve Boğdan Seferleri

Yıldırım zamanında vergiye bağlanan Eflâk Prensliği'nin başına
Fatih tarafından Vlad (Kazıklı Voyvoda) getirilmişti (1456).
Osmanlılara bağlı görünen Vlad aslında gizliden gizliye düşmanlık
ediyordu Vlad'ın Fatih'in elçilerini kazığa oturtarak öldürmesi üzerine
1462 yılında Fatih, Eflâk'a bir sefer düzenledi. Boğdan'dan da yardım
alan Osmanlı kuvvetleri voyvodayı uzun süre takip etti. Neticede,
sığındığı Macarların, Osmanlılarla yaptığı anlaşma üzerine Vlad'ı esir
etmeleri ile mesele çözüldü. Fatih voyvodalığa Radul'u getirdi ve Eflâk
bir Osmanlı eyaleti hâline geldi. 1455'ten itibaren Osmanlı
Hâkimiyetini tanıyan Boğdan Prensliği'nin Kefe'nin fethinden sonra
izlediği düşmanca siyaset üzerine Osmanlı kuvvetleri 1476'da Boğdan'a
girdi. Fatih'in bizzat başında olduğu Osmanlı kuvvetleri Boğdan
ordusunu büyük bir bozguna uğrattı. Böylece Boğdan da yeniden Osmanlı
hâkimiyetini tanımış oluyordu.


Bosna-Hersek Seferleri

Osmanlılara vergi yoluyla bağlı olan Bosna Kralının, anlaşmalara
riayet etmemesi üzerine Üsküp'ten harekete geçen Fatih, Sadrazam Mahmut
Paşa ve Turahanoğlu Ömer Bey'e Bosna'nın tamamen fethedilmesi emrini
vermişti. 1463 yılındaki seferle Bosna Kralı Osmanlı hâkimiyetini
yeniden tanıdı. Ancak şeyhülislamın da fetvasıyla sonra öldürüldü ve bu
topraklarda Bosna Sancakbeyliği oluşturuldu. Fakat ordunun İstanbul'a
dönmesi üzerine aynı yıl, Macar kralı Bosna'ya girdi. İkinci kez
düzenlenen seferle Osmanlılar, Yayçe dışındaki bütün kale ve şehirleri
yeniden ele geçirdiler. Bosna seferleri esnasında Hersek Kralı Stefan
da ülkesinin bir kısım toprağının Osmanlılara doğrudan bağlanması
şartıyla tahtında bırakılmıştı. Ancak 1483 yılında Hersek tamamen
Osmanlı toprağı hâline gelecektir.Fatih, Bosna'yı Osmanlı topraklarına
kattığı zaman "Bogomil" mezhebindeki Bosnalılara çok iyi davranmıştı.
Hem Katolik hem de Ortodoksların kendi kiliselerine almak için baskı
yaptıkları Bogomiller bu sebeple Osmanlı yönetimine sıcak bakmışlar ve
kendilerine sağlanan din ve vicdan hürriyetinden etkilenerek zamanla
Müslüman olmuşlardı. İşte bu Müslüman Bosnalılara "Boşnak"
denilmektedir.

Fatih devrinde Osmanlıların karada en güçlü komşusu ve rakibi
Macarlar, denizde ise Venedik idi. Macarlar bu dönemde tek başlarına
Osmanlılarla baş edemeyeceklerini bildiğinden, doğrudan bir savaşı göze
alamamış, Fatih de tabiî sınır olan Tuna'yı geçmeyi düşünmemiştir.
Ancak akıncılar vasıtasıyla, Macaristan'a güvenliğin sağlanmasına
yönelik yüzlerce başarılı akın düzenlenmiştir. Keza Venedik Cumhuriyeti
de Osmanlılarla doğrudan karşılaşmaktansa Balkanlardaki diğer
devletleri kışkırtmayı yeğ tutmuştur. Güçlü donmasıyla Mora ve Ege'deki
adalara sahip olmak isteyen Venedik, Osmanlılar karşısında istediği
sonucu alamamış, aksine pek çok ada ve kıyı kaleleri Osmanlıların eline
geçmiştir.



Ege Adalarının Fethi

İstanbul'u ele geçiren Fatih, Bizans'a ait bütün toprakları
hâkimiyeti altında birleştirmek istiyordu. Böylece Bizans'ın yeniden
dirilmesini önleyeceği gibi, iktisadî ve siyasî açıdan da nüfuz alanını
genişletebilecekti. Öncelikle Anadolu kıyısına yakın adaları hedef alan
Fatih, Bizans, Venedik ve Cenevizlilerin elindeki bu adalardan
Anadolu'ya yapılan korsan akınlarının önünü kesmiş olacaktı. İkinci
olarak Orta ve Doğu Akdeniz deki adalar hedef alınmıştı ki, bu adalar
Fatih'in İtalya'ya yani eski Roma'ya geçişini kolaylaştıracaktı.(
Nitekim Gedik Ahmet Paşa komutasındaki bir Osmanlı donanması Napoli
Krallığının elindeki Otranto'yu fethetmiş ve buradan Güney İtalya'ya
akınlar düzenlenmiştir.(1480) Fakat Fatih'in ölümünden sonra başa geçen
II. Bâyezid, Gedik Ahmet Paşa'yı geri çağırınca, şehir savunmasız
kalmış ve İtalyanlar kaleyi tekrar ele geçirmişlerdir).1456 yılında
öncelikle Çanakkale Boğazı'na hâkim olan adalardan Gökçeada (İmroz),
Taşoz Enez ve Semendirek adaları ele geçirildi. Aynı tarihlerde Limni
ve Midilli halkı Türk yönetimine girmek için Osmanlılara başvurmuştu.
Önce Limni, ardından, uzun süren kuşatmayı müteakip Midilli (1467) ele
geçirildi. Venedikliler 264 yıldır ellerinde tuttukları Ağrıboz
Adası'ndan Mora ve Ege adalarındaki Türk birliklerine karşı
saldırılarını yoğunlaştırmaktaydılar. Bunu önlemek maksadıyla
Ağrıboz'un fethine karar veren Osmanlılar neticede 17 gün süren
kuşatmadan sonra amaçlarına ulaştılar. Epir despotunun elindeki Zanta,
Kefalonya ve Ayamavra gibi adalar da Fatih'in saltanatının son
zamanlarında Osmanlı topraklarına dahil edilmiştir. Ancak St. Jean
şövalyelerinin elindeki Rodos'a karşı girişilen birkaç muhasara
neticesiz kalmıştır.


Fatih'in Doğu Politikası

Karadeniz Politikası; Osmanlılar, Anadolu'nun büyük bir kısmını
hâkimiyetleri altına almalarına rağmen kuzeyde, Karadeniz kıyısındaki
bazı yerler Trabzon Rumları, Cenevizliler ve Candaroğullarının elinde
bulunuyordu. Anadolu Türk birliğinin sağlanması ve ticaret güvenliği
açısından bu bölgelerin ele geçirilmesi şarttı. İşte bu sebeplerle,
Fatih karadan ve denizden kuvvetlerini harekete geçirdi. 1461 yılında
Cenevizlilerin elindeki önemli bir üs olan Amasra teslim olmak zorunda
kaldı. Seferin kendisine karşı yapıldığını sanan Candaroğlu İsmail Bey,
Kastamonu'yu terk ederek Sinop'a çekildi. Bursa'ya dönerek birliklerini
takviye eden Fatih, Trabzon seferine çıkarken, Sinop da dahil
Candaroğullarının topraklarını savaşmaksızın ele geçirdi. Fatih'in asıl
amacı 1204 yılında Lâtinlerin İstanbul'u işgal etmesi üzerine Bizans
hanedanına mensup Komnenlerin ayrı bir devlet oluşturdukları Trabzon
idi. Osmanlılara vergi vermeyi kabul eden Trabzon Rumları bir taraftan
Fatih'in rakibi olan Uzun Hasan ile ittifak içine girmişti. Nihayet
Fatih, karadan birliklerini Trabzon'a gönderirken, bir donanma da
Sinop'tan kalkarak bölgeye yöneldi. Bu sırada Uzun Hasan'ın Osmanlı
ordusunu arkadan çevirebileceği ihtimaline karşı Fatih, ordusunu
Sivas'ın güneyinden Yassıçemen'e çevirdi. Uzun Hasan'ın annesi Sara
Hatun'un ricası üzerine Akkoyunlularla bir anlaşma yapıldı. Anlaşmaya
göre Akkoyunlular, Trabzon Rumlarına yardım etmemeyi vaat etmişlerdir.
Anlaşmanın akabinde kara ve denizden Trabzon yeniden kuşatıldı. Çaresiz
kalan Trabzon Hâkimi David Komnen şehri teslim etmeyi kabul etti (26
Ekim 1461). Böylece 258 yıl devam eden Trabzon Rum İmparatorluğu da
tarihe karışmış oldu.

Karadeniz'in Anadolu kıyılarını tamamen hâkimiyetine alan Fatih'in
bundan sonraki hedefi, önemli ticaret limanları olan Ceneviz
kolonilerini ortadan kaldırarak, Karadeniz'i tam bir Türk gölü yapmak
idi.

Gedik Ahmet Paşa komutasındaki donanma 1475 yılında Kefe, Azak ve
Menkup iskele ve kalelerini ele geçirdi. Böylece Osmanlılar, Altınorda
Hanlığı'nın zayıflamasıyla ortaya çıkan Kırım Hanlığı ile komşu oldu.
Azak Kalesi'nin düşürülmesi sonucunda bazı Cenevizliler ile birlikte
Kırım hanlarından Mengli Giray Han da esir edilmişti. Mengli Giray
Han'ın İstanbul'a getirilmesiyle Kırım Hanlığı Osmanlı hâkimiyetine
girmiş oldu. (1478). Kırım hanları 350 yıl boyunca Osmanlıların batıya
karşı en güçlü müttefikleri olarak hizmet vermişlerdir.Anadolu'da Türk
Birliğinin Gerçekleşmesi; Osmanlıların kuruluş devrinden beri en ciddî
rakipleri durumundaki Karamanoğulları, Fatih'in politikalarına karşı,
Akkoyunlu ve Memlûklu devletlerinin desteğini sağladığı gibi,
Venediklilerle de bir ittifak kurmakta sakınca görmemişlerdi. Bu
düşmanca tavır üzerine Fatih 1466 yılında Karamanoğulları üzerine
yürümeye karar verdi. Beylik topraklarının büyük kısmı Osmanlıların
eline geçmesine rağmen Fatih, Larende ve Silifke yörelerine çekilen
Karamanoğullarına karşı mücadeleyi, Otlukbeli Savaşı'nın sonrasında da
sürdürmüştür. Fakat Karaman Beyi Kasım'ın ölümünden sonra (1483) beylik
tamamen oradan kalkmış olacaktır. Akkoyunlu Beyi Uzun Hasan, 1467
yılında Karakoyunlu topraklarına sahip olunca Osmanlılar aleyhine
hâkimiyetini genişletmeye başlamıştı. Anadolu birliği yönündeki bu
tehlike üzerine Fatih, 1473'te harekete geçti. Otlukbeli mevkiinde
yapılan savaşta Osmanlılar büyük bir zafer kazandılar. Artık
Akkoyunlular Osmanlılar için bir tehlike olmaktan çıkmıştı.


Yavuz Sultan Selim Devri

Henüz Trabzon'da vali iken Doğu'da Safavilerin nasıl güçlendiğini
gören ve onlarla başarılı bir mücadeleye giren Selim, tahta çıktıktan
sonra, Anadolu'daki mezhep mücadelesine bir son vermek için Safavilerle
doğrudan savaşa girmeyi kaçınılmaz görmekteydi. Nihayet ordusunun
başında Doğu seferine çıkan Yavuz Selim, Çaldıran Ovası'nda Şah
İsmail'in ordusuyla büyük bir meydan muharebesi yaptı. İki Türk
hükümdarının mücadelesinden Selim üstün çıktı (23 Ağustos 1514). Doğu
Anadolu toprakları Osmanlıların eline geçti. Yavuz, Tebriz'e kadar Şah
İsmail'i takip etti. Dulkadiroğulları beyliği Osmanlı yönetimine alındı
ve sonra ilhak edildi (1515)Babası döneminde Memlûklara karşı yapılan
seferlerin çoğu kez başarısızlıkla neticelenmesi, Osmanlıların doğu'da
ve İslâm dünyasında üstünlük kurmaları önündeki en büyük engel idi. Bu
sebeple, Safavi tehlikesini bertaraf ettikten sonra Yavuz, Memlûklara
karşı büyük bir ordu hazırladı. Mısır Memlûk Sultanı Kansu Gavri,
Osmanlı ordusunu Halep'in kuzeyinde karşıladı. Ancak Mercidabık Savaşı
Osmanlıların zaferiyle son buldu (24 Ağustos 1516). Kansu Gavri savaş
sırasında öldü. Malatya'dan Sina yarımadasına kadar olan topraklar
Osmanlıların eline geçti. Kışı Şam'da geçiren Yavuz, tekrar Mısır'a
yöneldi. Yeni Memlûk Sultanı Tomanbay ile Kahire'nin kuzeyindeki
Ridaniye mevkiinde yapılan savaşı da Osmanlılar kazandı. (22 Ocak
1517). Bu savaş Memlûk Devleti'nin sonu oldu. Suriye, Filistin, Mısır
ve Hicaz Osmanlı hâkimiyetine girdi. Hülagû'nun Bağdat'ı işgal
etmesiyle Memlûk himayesine giren halifelik müessesesi de böylece
Osmanlılara geçmiş oluyordu. Nitekim Mekke şerifi şehrin anahtarını
Yavuz Sultan Selim'e sunarak itaatini bildirmişti. Yavuz dönemi
Osmanlıların doğu'da ve İslâm dünyası'nda en büyük güç haline geldiği
bir dönemdir.


Yükseliş Döneminin Zirvesi

Kanuni Sultan Süleyman

Yavuz Sultan Selim'in sekiz yıl süren hâkimiyet devrinden sonra
Osmanlı tahtına oğlu I.Süleyman geçti (1520). I.Süleyman'ın 46 yıllık
saltanatında Osmanlı İmparatorluğu siyasî, askerî ve iktisadî açılardan
zirveye ulaşmıştır. Bu sebeple dost düşman ona Kanuni, Muhteşem, Büyük
Türk gibi lâkaplarla hitap etmiş ve tarihe de böyle geçmiştir.


Avrupa'daki Gelişmeler

Kanuni döneminde özellikle Avrupa'da önemli dinî ve siyasî
değişiklikler söz konusudur. Güçlü Macar krallığının Osmanlı
hâkimiyetine girmesinden sonra, Kutsal Roma-Cermen İmparatoru Şarlken
en ciddî rakip hâline gelmiş, onun oluşturduğu imparatorluğun uzantısı
durumundaki Avusturya Arşidükalığı Osmanlılara sınırdaş olmuştur. Bu
devlet ile Avrupa'nın en güçlü hanedanı olacak olan Habsburglar
Avrupa'yı âdeta parselleyeceklerdir. Bu dönemde güçlenmeye başlayan
Protestanlık, Avrupa'da mezhep çatışmalarının şiddetlenmesine sebep
olmuştu. Doğu Avrupa'da da Lehistan ve Ortodoks Rusya güçlenmeye
başlamıştı. Kanuni, Avrupa'daki siyasî ve dinî çekişmelerden
faydalanarak, onların birleşmemesine özen göstermiş ve bunu bir devlet
politikası hâline getirmiştir. Yine bu dönemde Akdeniz'de ve
Okyanuslarda güçlü bir ticarî ve iktisadî filo oluşturan İspanyol ve
Portekiz donanmaları Venedik'in yerini almış görünüyordu.
Detone
Detone

Osmanlı İmparatorluğu 1210
Erkek Terazi
Sıçan
Mesaj Sayısı : 2807
Doğum tarihi : 24/09/84
Yaş : 39
Nerden : IstanßuL [DøqußєyαzıтLı]
İş/Hobi : RECEPTION /FutßoL Müziq Araßa
İleti : IrGaT
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuUyarı : Osmanlı İmparatorluğu 111010
Rep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 03/11/08
http://WwW.MuradiyeForum.Net

Osmanlı İmparatorluğu Empty Geri: Osmanlı İmparatorluğu

Cuma Şub. 27, 2009 4:44 am
Belgrat'ın Fethi ve Macaristan Seferi

Fatih'in Sırbistan seferinde ele geçirilemeyen Belgrat, Avrupa
içlerine yapılacak akınlar için bir sıçrama noktası idi. Bu sebeple
Kanuni, Macaristan seferine çıktığında ilkin Belgrat'ı kuşattı ve ele
geçirdi(1521). Burayı bir üs olarak kullanan Osmanlılar artık
rahatlıkla Avrupa içlerine sefer yapabilecekti. Nitekim Şarlken'e
tutsak olan Fransa Kralı Fransuva'yı, kendisinden yardım talep etmesi
üzerine, kurtarmayı amaçlayan Kanuni, 1526 yılında karşısındaki
ittifakı parçalamak amacıyla yeniden Macaristan üzerine bir sefer
düzenledi. 29 Ağustos 1526'da Mohaç Meydan Muharebesi ile Macar
ordularını imha eden Kanuni, Budin'i (Budapeşte) ele geçirdi.
Macaristan'ın bir bölümü ilhak edildi ve kalan kısmı Erdel Krallığı
oluşturularak Osmanlı hâkimiyetine alındı.


Avusturya Seferleri

Macaristan'ın ele geçirilmesi üzerine, ölen Macar kralı ile
akrabalığını öne süren Avusturya Arşidükü Ferdinand, Macar
topraklarında hak iddia etmiş ve Budin'i işgal etmişti. Bunun üzerine
Kanuni, yeniden Macaristan'a sefer düzenledi. Budin kurtarıldı. Ancak
Kanuni'nin asıl maksadı Viyana idi. Osmanlı ordusu şehri kuşattı ise de
ele geçirmeye muvaffak olamadı(1529). I.Viyana Kuşatması'nın sonuçsuz
kalmasından cesaretlenen Ferdinand, Budin'i tekrar işgal etti. Kanuni
ünlü "Alman Seferi" ile mukabele ederek işgal edilen yerleri geri aldı.
Ferdinand ile İstanbul'da bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre
Ferdinand, Macaristan üzerinde hak talep etmeyecek ve Osmanlı
hâkimiyetini tanıyacak ve elinde bulundurduğu Macaristan'a ait
topraklar için de Osmanlılara vergi verecekti.(1533).

Ferdinand'ın Macar kralının ölümünü fırsat bilerek anlaşmayı
bozması üzerine Kanuni yeniden sefere çıktı. 1562'deki bu sefer
sonucunda Macaristan'da Erdel Beylerbeyliği oluşturuldu. Avusturyalılar
fırsat buldukça Macar topraklarına tecavüz etmişler ve her seferinde de
Osmanlılardan gerekli cevabı almışlardır. Nitekim Kanuni'nin son seferi
de Avusturya'ya karşı olmuş ve Zigetvar Kalesi kuşatılmıştır (1566).


Fransa ile Münasebetler ve İlk Kapitülâsyon

Avrupa birliğini sağlamak isteyen Roma-Cermen İmparatoru Şarlken,
bu maksatla Fransız Kralı Fransuva'yı esir etmişti. Kendisinden yardım
isteyen kral ile iyi ilişkiler kuran Kanuni böylece Şarlken'e karşı bir
müttefik kazanmış oluyordu. 1535 yılında iki ülke arasında ticaret ve
dostluk anlaşması imzalandı. Anlaşma ile her iki ülke serbest ticaret
hakkı elde edecek ve bu haklar iki hükümdarın yaşadığı sürece geçerli
olacaktı. Lâkin kapitülasyon adıyla tarihe geçecek olan bu ticarî
imtiyazlar sürekli hâle getirilmiş, sonraki devlet adamlarının
basiretsizliği sebebiyle tek taraflı işlemeye başlamış ve başka
devletlere de imtiyazların tanınmasıyla Osmanlı ekonomisi giderek dışa
bağımlı hâle gelmiştir.


İran’la Münasebetler

Şah İsmail'in yerine geçen oğlu I.Şah Tahmasp, babası gibi,
Osmanlıların düşmanı olan Venedik ve Avusturya ile ittifak kurmakta bir
beis görmüyordu.

Osmanlı ordusu, Avrupa'ya sefere çıktığında Safaviler, Doğu
Anadolu topraklarına karşı saldırıya geçiyordu. Bu sebeple, Kanuni,
Irakeyn (iki Irak; Irak-ı Acem ve Irak-ı Arap) seferi diye bilinen bir
sefere çıktı (1534-35). Tebriz ve Bağdat Osmanlı topraklarına katıldı.
Osmanlının Avrupa ile ilgilenmesinden yararlanan Safaviler fırsat
buldukça yeniden harekete geçtiklerinde, bölgeye 1555 yılına kadar
Nahcivan ve Tebriz üzerine birkaç kez sefer düzenlenmiştir. Osmanlılar
karşısında fazla bir varlık gösteremeyen Şah Tahmasp nihayet barış
anlaşması imzalamayı kabul etmek zorunda kalmış ve Amasya Antlaşması
(1555) ile Osmanlı üstünlüğünü kabul ederek Bağdat, Tebriz ve Doğu
Anadolu'nun Osmanlı hâkimiyetinde olduğunu tasdik etmiştir.


Deniz Seferleri ve Fetihler

Kanuni devri karada olduğu gibi denizlerde de büyük bir üstünlüğün
sağlandığı bir devirdir. Fatih'in alamadığı, St.Jean şövalyelerinin
elindeki Rodos ve çevresindeki adacıklar, başarılı bir kuşatma sonunda
ele geçirilmiş(1522), II. Bâyezid zamanından beri Akdeniz'de serbestçe
faaliyet gösteren Barbaros kardeşlerin devlet hizmetine alınmasıyla
deniz ve kıyılarda pek çok yer Osmanlı hâkimiyetine dahil olmuştur.
Cezayir'i ellerinde bulunduran ve Osmanlılar adına, 1492 yılında
İspanya'da soy kırıma uğrayan Musevîleri İstanbul'a gemilerle nakleden
Barbaros kardeşler haklı bir üne sahip olmuşlardı. 1533 yılında
Cezayir'i Osmanlılara bırakarak kaptan-ı deryalık görevini kabul eden
Barbaros Hayrettin Paşa (Hızır Reis), 1538 yılında Andrea Doria
komutasındaki Haçlı donanmasını Preveze'de büyük bir bozguna uğratarak,
Osmanlılardın Akdeniz'in tek hâkimi olduğunu bütün dünyaya kabul
ettirdi.

Barbaros'un ölümünden sonra yerine geçen Turgut Reis de fetihlere
devam etti.Nitekim St. Jean şövalyelerinin elinde bulunan Trablusgarp
onun tarafından fethedilmiş (1551), Preveze'den sonraki en büyük deniz
zaferi sayılan Cerbe Savaşı sonunda Haçlı donanması bir kez daha
hezimeti tatmıştır. Sadece Akdeniz'de değil Kızıl Deniz ve Hint
Okyanusunda da Osmanlı donanması faaliyette bulunmuştur. Uzak
denizlerde istenilen sonuçlar elde edilememişse de bu dönemde Yemen ve
Arabistan'ın güney kıyıları ile Habeşistan ele geçirilmiştir.


Kanuni'nin Ölümü ve Sonrası

Zigetvar Muhasarası esnasında hastalanan Kanuni kalenin fethini
göremeden 66 yaşında öldü (1566). Siyasî, askerî ve iktisadî
bakımlardan Osmanlıyı zirveye çıkaran bu büyük hükümdarın yerine geçen
ne II. Selim (1566-1574) ne de III. Murat (1574-1595) aynı evsafta
kişiler değillerdi. Ancak Kanuni devrinde başlayan fetih rüzgârları o
derece şiddetliydi ki, bu hükümdarlar devrinde de hızını devam
ettirebildi. Şüphesiz bu başarılarda sadrazam Sokullu Mehmet Paşa'nın
dirayetli siyasetinin de rolü büyüktür. Anadolu'nun Akdeniz'e bakan
kıyılarında bir çıban başı gibi duran Venedik'in elindeki Kıbrıs bu
fetih rüzgârıyla kuşatıldı. Lala Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı
donanması adayı ele geçirir geçirmez (1571), buraya Anadolu'nun çeşitli
sancaklarından Türkler yerleştirildi. Artık Kıbrıs da Türk olmuştu. Bu
durumu hazmedemeyen Venedik, İspanyol, Malta donanmaları papa ve diğer
bazı Avrupa devletlerinin de desteği ile harekete geçerek büyük bir
savaş filosu oluşturdular. Korent Körfezi yakınlarında, İnebahtı
önlerinde yapılan deniz savaşını Osmanlılar kaybetti (1571).

Ancak kendileri de oldukça fazla zaiyat verdiğinden, Haçlı
donanması Osmanlı kadırgalarını takip edecek durumda değildi. Sokullu
kısa zamanda donanmayı yenileyerek yeniden Akdeniz'e indirdi. Venedik
bu durum karşısında yeni bir savaşı göze alamadı ve Osmanlılara vergi
vermeyi kabul etti. Kılıç Ali Paşa komutasındaki donanma Tunus'u
yeniden Osmanlı topraklarına kattı (1574). Bu esnada II.Selim ölmüş ve
yerine III. Murat geçmişti. Bu padişah devrinde, Şah Tahmasp'ın
ölümüyle çalkanan İran'a savaş açıldı (1576) Gürcistan ve Azerbaycan'ın
büyük bir kısmının ele geçirilmesiyle neticelenen ilk seferden sonra
savaş 15 yıl sürdü. Bu uzun savaş ile daha fazla yıpranmak istemeyen
Osmanlı İmparatorluğu ile İran arasında 1590'da bir barış anlaşması
yapıldı. Yine bu dönemde başlayan Türk-Macar Savaşı I.Ahmet devrine
kadar devam etti. Don ve Volga nehirlerini birleştirmeyi amaçlayan
kanal projesi ile Süveyş kanalı teşebbüsünün mimarı olan Sokullu'nun
1579'daki ölümü ile Osmanlı İmparatorluğu büyük bir yara almıştır.
Özellikle III.Murat'ın oğlu III.Mehmet'in (1595-1604), hükümet işlerini
annesine bırakıp, bir köşeye çekilmesi Osmanlı'yı XVII. yüzyılda daha
kötü yılların bekleyeceğinin âdeta habercisi idi.


Duraklama Dönemi ve Son Başarılar

III. Mehmet zamanında Avusturya'ya karşı devam ettirilen
savaşlarda Eğri, Kanije ve Haçova zaferleri elde edilmişse de I. Ahmet
(1604-1617), Zitvatorok Antlaşmasını imzalayarak (1606), Osmanlının,
Avrupa'daki üstünlüğünün sona erdiğini bir anlamda kabul ediyordu. Her
ne kadar ele geçen topraklar bu anlaşmayla Osmanlıda kalıyorsa da,
artık iki devletin "eşit" sayıldığı hükme bağlanmıştı. XVI.yüzyıl
başlarından itibaren Avusturya ve İran'la girilen uzun savaşlar,
ehliyetsiz idareciler, liyakatin yerini iltimas ve rüşvetin alması,
buna bağlı olarak devletin askerî ve iktisadî düzeninin temelini
oluşturan tımar sisteminin bozulmaya başlaması, devletin güç ve
otoritesini, halkın huzur ve asayişini güvenliğini sarsmıştır. XVII.
yüzyıla girilirken bu olumsuz şartlar, anarşinin artmasına sebep
olmuştur. Merkez ve taşra teşkilâtında görülen bozulmalar, pek çok
isyanın çıkmasını ve dolayısıyla devlet nizamının sarsılmasını
beraberinde getirmiştir. Bu isyanları üç grupta toplamak mümkündür;
Taşrada çıkan Celalî İsyanları, Eyalet isyanları ve İstanbul merkezli
kapıkulu isyanları. Celalî isyanlarının en önemli sebepleri, yukarıda
da belirttiğimiz gibi, devletin uzayan savaşlara bağlı olarak azalan
gelirlerini karşılayabilmek için vergileri artırması, tımar
sistemindeki bozulmalar ve köylünün artan vergilere karşı
huzursuzlukları idi. Halkın devlete olan güveninin sarsılması,
isyancıların gücünü daha da artırıyordu. Kalenderoğlu, Karayazıcı, Deli
Hasan gibi Celâlîlerin isyanlarına, medrese öğrencisi suhteler ve
başıboş leventlerin isyanları da eklenince, devlet isyanları bastırmada
oldukça zorlandı. Bu isyanlar yüzünden özellikle Anadolu'da dirlik ve
düzenlik kalmadığı gibi, iktisadî durum da oldukça bozulmuştur. Yine bu
otorite boşluğu nedeniyle Erzurum ve Sivas gibi yerlerin valileri ile
Yemen, Bağdat, Eflâk, Boğdan gibi bağlı eyaletlerin yerli yöneticileri
de isyan etmişlerdi.

İstanbul'daki yeniçerilerin ulûfelerini zamanında alamamalarını
bahane ederek çıkardıkları isyanlar doğrudan sarayı hedef almıştır.
Fesat yuvası hâline gelen Yeniçeri Ocağı'nı düzenlemek isteyen II.
Osman (1618-1622) yeniçerilerin hışmına uğramış, isyancılar sarayı
basmıştır. Yeniçeriler, Genç Osman'ı tahttan indirerek yerine, III.
Mehmet'in kardeşi I.Mustafa'yı getirmişler ve bununla da kalmayarak,
Genç Osman'ı Yedikule Zindanlarında katletmişlerdir. Bu olay
yeniçerilerin bir padişahı tahttan düşürüp, katletmelerinin ilk örneği
olması açısından dikkat çekicidir.

Yeniçerilerin başa geçirdiği I.Mustafa'nın bir yıl sonra
ölmesiyle, Osmanlı tahtına IV. Murat geçer (1623-1640), genç padişah,
hâkimiyetinin ilk on yılında devlet idaresindeki inisiyatifi valide
Kösem Sultan'a bırakmış ve güçlenene kadar fesat çıkaranlara karşı
tedbirli davranmıştır. Ancak saraydaki huzursuzluk ve Anadolu'da
yeniden patlak veren isyanların tehlikeli boyutlara ulaşması üzerine
1632'de duruma müdahale eden IV. Murat, kısa zamanda otoriteyi tesis
etmiştir. Sert tedbirlerle nifak çıkaranları, şeyhülislâm ve kardeşleri
de dahil, öldürtmekten çekinmemiş, boşalan devlet hazinesini yeniden
çeki düzene koymuştur. Toparlanan Osmanlı İmparatorluğu, Bağdat'ı ele
geçiren İran'a savaş açtı. IV. Murat, ünlü seferiyle Bağdat'ı geri aldı
(1638). İran ile yapılan Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla (1639), bugünkü
sınırlara yakın olan Türk-İran sınırı yeniden çizildi.

1640'ta, IV. Murat'ın ölmesi üzerine yerine kardeşi I. İbrahim
geçti(1640-1648). Fakat onun sekiz yıllık saltanatında devlet her
açıdan kötülemeye başlamıştı. Sonunda 1648 yılında o da öldürüldü ve
çocuk yaştaki IV. Mehmet Osmanlı tahtına çıkarıldı (1648-1687). Harem
ve Yeniçeri Ocağı devlet işlerine istedikleri gibi müdahale eder
olmuşlardı. Bu kötü gidiş 1656'da Köprülü Mehmed Paşa'nın sadrazamlık
vazifesine getirilmesine kadar devam etti. Köprülü Mehmet Paşa ve onun
ailesinden olan diğer sadrazamlar XVIII. yüzyıl başlarına kadar Osmanlı
İmparatorluğu'nun idaresinde belirleyici bir rol oynamışlardır.
Köprülüler Devri olarak bilinen bu dönemde geçici de olsa bir istikrar
sağlanmış ve Osmanlılar son fetihlerini bu devirde
gerçekleştirebilmişlerdir. Köprülü Mehmet Paşa, içerde sükûneti
sağladığı gibi, Venediklilerin eline geçmiş olan Bozcaada ve Limni'yi
geri alıp, Çanakkale Boğazı'nı ablukadan kurtardı. Köprülü Mehmet Paşa
öldüğünde, padişah yine geniş yetkilerle oğlu Köprülü Fazıl Ahmet
Paşa'yı sadarete getirdi(1661). Erdel işlerine karışan Avusturya'ya
karşı başlatılan savaşta Fazıl Ahmet Paşa, Uyvar'ı fethetti. Avusturya
yapılan anlaşmayla, Erdel ile Uyvar ve Neograt kalelerinin Osmanlı
hâkimiyetinde olduğunu kabul etti. Uzun süredir kuşatılan, Venedik'in
elindeki Girit, Kandiye Kalesi'nin düşmesiyle Osmanlı hâkimiyetine
girdi(1669). Lehistan'a yapılan sefer sonucunda Podolya da Osmanlı
topraklarına katıldı (1676).

Büyük başarılara imza atan Fazıl Ahmet Paşa'nın genç yaşta ölmesi
üzerine, IV. Mehmet, Köprülü'nün damadı Kara Mustafa Paşa'yı
sadrazamlığa getirdi(1676).

Kara Mustafa Paşa, Çehrin'i ele geçirdi (1678). Bu zaferden sonra,
Ruslar, Dinyeper nehrinin sağında kalan toprakları Osmanlılara bırakmak
zorunda kaldıkları ilk anlaşmayı Türklerle yapmıştır (1681). Zaferlerin
devamı getirerek Osmanlı'yı yeniden Avrupa'daki en geniş sınırlara
ulaştırmak isteyen Kara Mustafa Paşa, Orta Macaristan'da, Katolik
Avusturya'ya karşı isyan eden Protestan Macarları himayesine aldı. İmre
Tököli Osmanlılar tarafından Orta Macaristan kralı olarak tanındı.
Mustafa Paşa, büyük bir orduyla Viyana'ya sefer düzenledi. Kanuni'nin
ele geçiremediği Avusturya'nın merkezi Viyana'ya karşı başlatılan bu
ikinci sefer boyunca Osmanlılar hiçbir direnmeyle karşılaşmadılar.
1683'te kuşatma başladığında, Avusturya imparatoru çoktan şehri
terketmişti. Ancak kuşatmanın uzun sürmesi, Lehistan ve Alman
askerlerinin, şehrin imdadına yetişmesiyle neticelendi. İki ateş
arasında sıkışan Kara Mustafa Paşa, büyük bir bozguna uğradı. (12 Eylül
1683). Osmanlılar Belgrat'a kadar geri çekilmek zorunda kaldı. Viyana
bozgunu, sadrazamın Belgrat'ta hayatına mal olmuştu. Osmanlı
İmparatorluğu'na karşı Avusturya, Lehistan, Malta, Venedik ve son
olarak Rusların katıldığı(1696) büyük bir ittifak oluşturuldu.
Osmanlılar dört cephede bu ittifaka karşı mücadele verdiği sırada, içte
de huzursuzluk artmaktaydı. IV. Mehmet tahttan indirilmesiyle yerine
II. Süleyman (1687-1691) , II.Ahmet (1691-1695) devirlerinde
huzursuzluk devam etti. Bu dönemde yine bir Köprülüzade olan Fazıl
Mustafa Paşa, ordu ve maliyeyi düzene koymaya yönelik başarılı
icraatlarda bulunmuş ise de aynı aileden Hüseyin ve Nu’man Paşalar,
sadaret makamında başarı sağlayamamışlardı.
Detone
Detone

Osmanlı İmparatorluğu 1210
Erkek Terazi
Sıçan
Mesaj Sayısı : 2807
Doğum tarihi : 24/09/84
Yaş : 39
Nerden : IstanßuL [DøqußєyαzıтLı]
İş/Hobi : RECEPTION /FutßoL Müziq Araßa
İleti : IrGaT
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuUyarı : Osmanlı İmparatorluğu 111010
Rep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 03/11/08
http://WwW.MuradiyeForum.Net

Osmanlı İmparatorluğu Empty Geri: Osmanlı İmparatorluğu

Cuma Şub. 27, 2009 4:45 am
II. Mustafa (1695-1703), Viyana bozgunu ve ardından gelen toprak
kayıplarını önlemek amacıyla üç kez Avusturya'ya sefer düzenledi, ilk
iki seferde kısmen başarı sağlandıysa da son seferde Osmanlı ordusu
Zenta denilen yerde bozguna uğradı. Bunun üzerine İngiltere'nin araya
girmesiyle Osmanlılar, ittifak güçleriyle Karlofça Antlaşması'nı
imzalamak zorunda kaldı (26 Ocak 1699). 25 yıl için geçerli olacak bu
anlaşma sonunda, Avusturya'ya Macaristan'ın büyük bir bölümü ve Erdel,
Venediklilere Dalmaçya kıyıları ve Mora, Lehistan'a ise Podolya ve
Ukrayna bırakılıyordu. Rusya ile yapılan üç yıllık ayrı bir anlaşma ile
de Azak Kalesi Ruslara terk ediliyor ve onların İstanbul'da daimî bir
elçi bulundurmaları kabul ediliyordu. Karlofça Antlaşması, Osmanlıların
toprak kaybıyla neticelen şimdiye kadar imzaladıkları en ağır anlaşma
idi.

I.Edirne Vakası adı verilen bir ayaklanma ile Osmanlı tahtına III.
Ahmet geçirildi (1703-1730). Rusya bu dönemde hem Doğu Avrupa hem de
Karadeniz istikametinde topraklarını genişletme gayesini gütmekteydi.
Poltova yenilgisinden sonra Osmanlılara sığınan İsveç Kralı XII. Şarl,
iki ülke arasında yeniden bir savaşın başlaması için bir vesile oldu.
Bu savaş ile Osmanlılar, Karlofça'da kaybettikleri toprakları tekrar
kazanma fırsatını bulacaktı. Nitekim Prut'ta sıkıştırılan Ruslar
(1711), anlaşma yaparak, Azak'ı terk etmek zorunda kaldılar. Karadağ'da
isyan çıkartan Venedik'e karşı açılan savaşlarda ise işgal altındaki
Mora kurtarıldı. (1715). Bu başarılar üzerine, sıranın kendisine
geldiğini düşünerek harekete geçen Avusturya, Osmanlıları yenilgiye
uğrattılar.

Temeşvar ve Belgrat düştü. Osmanlılar Pasarofça Antlaşmasını
imzalayarak (1718), Temeşvar ve Belgrad ile birlikte Küçük Eflâk ve
Kuzey Sırbistan'ı Avusturya'ya bıraktı. Dalmaçya kıyılarındaki bazı
kalelerin Venedik'e terki mukabilinde Mora muhafaza edildi.
Osmanlılardın Balkanlar ve Orta Avrupa seferleri için stratejik bir
mevkide olan Belgrat'ın düşmesi, ağır sonuçlar doğurmuştur. Avusturya,
Belgrat'tan Balkan içlerine sarkmakta daha başarılı olacaktır.


Lâle Devri

Pasarofça Antlaşması neticesinde ortaya çıkan barışı iyi kullanmak
isteyen Osmanlılar, artık Avrupa karşısında savunma durumunda
kalacağını anladığından, Balkanlardaki sınır kalelerini tahkim etme,
bölge halkını yanında tutmak için vergileri azaltma siyaseti uygulamaya
ağırlık vermekteydi. Damat İbrahim Paşa, Osmanlılara üstünlük kurmuş
olan Avrupa'yı her yönüyle tanımak için Avrupa başkentlerine elçiler
göndertti. 1718-1730 yılları arasındaki bu dönem, sanatta lâle
motifinin işlenmesi sebebiyle "Lâle Devri" adıyla anılmaktadır. Bu
dönemde matbaa açılması, çini ve kumaş fabrikası kurulması gibi bazı
müspet yenilikler yapılmışsa da, III. Ahmet ve saray çevresinin şaşalı
eğlenceleri ve harcamaları huzursuzluğu artırmaktaydı. Damat İbrahim
Paşa'nın, İran'a karşı başlatılan savaşta (1722) kesin netice alamaması
ve uzayan savaş esnasında Tebriz'in sadrazamın gizli emriyle İran'a
terk edildiği haberi, muhalefetin harekete geçmesine yetti.

Patrona Halil Ayaklanması'nın patlak vermesiyle bu dönem sona
eriyordu. Damat İbrahim Paşa ve yakınlarıyla Sultan III. Ahmet asiler
tarafından katledildiler (1730)Bu olayın ardından III. Ahmet'in yeğeni
I.Mustafa hükümdarlığa getirildi. (1730-1754). Kafkaslardaki sınır
olaylarını bahane eden Rusya, Kırım Tatarlarına karşı büyük bir saldırı
başlattı. Azak ve Bahçesaray Rusların eline geçti (1739). Fransa'nın da
teşvikiyle Osmanlılar, Rusya'ya karşı savaş ilân etti. Rusya'nın
yanında savaşa katılan Avusturya da, Eflâk ve Boğdan'a girmişti.
Osmanlılar iki cephede de büyük başarılar kazandılar. Prusya, Fransa ve
İsveç'in Osmanlılara yakınlaşması, Osmanlılar karşısında ummadıkları
bir yenilgi tadan Rusya ve Avusturya'yı barış yapmaya zorladı. Bu savaş
sırasında tekrar Osmanlıların eline geçen Belgrat'ta bir anlaşma
imzalandı (18 Eylül 1739). Belgrat Anlaşmasıyla, Avusturya, Pasarofça
barışıyla elde ettikleri tüm topraklardan geri çekildiler. Ruslar da
Azak'ı terkederek bölgedeki kıyı ve deniz ticaretinin Osmanlı
gemileriyle yapılmasını kabul etti. Bu anlaşma geçici de olsa
Osmanlıların toparlanmasını sağlamıştır. Savaşta Türklerin tarafını
tutan Fransa'yla, Kanuni döneminde tanınan imtiyazları genişleten ve
süre tahdidi koymayan yeni bir kapitülâsyon antlaşması imzalanmıştır
(1740). Damat İbrahim Paşa zamanında başlayan İran savaşları Lâle
Devri'nden sonra da devam etmekteydi. Ruslar, çöküş dönemine giren
Safavilerin elindeki Azerbaycan ve Dağıstan'ı işgal etmişlerdi.

Şirvan halkının talebi üzerine Osmanlılar duruma müdahale etmiş,
iki ülke arasında çıkabilecek savaş Fransa'nın araya girmesiyle
önlenmişti. Rusya'nın kuzeydeki işgaline karşın Osmanlılar da Güney
Azerbaycan'ı topraklarına kattılar. Şah Tahmasp 1732'de Osmanlılar ile
barış yaptı. Bu durumu kabullenemeyen Afşar Nadir Bey, Şah Tahmasp'ı
devirerek kendi hâkimiyetini ilan etti (1736). Osmanlılar bazı
toprakları Nadir Han'a bırakmaya razı oldu. Her iki taraf için de
yıpratıcı olan bu uzun savaşlar, Kasr-ı Şirin antlaşmasıyla çizilen
sınırların aynen kabul edildiği 1746 anlaşmasıyla son bulmuştur.

I.Mahmut döneminde, başarılı savaşların yanı sıra, ordu içinde de
yeni düzenlemelere gidilmiştir. Aslen Fransız olup Osmanlı hizmetine
girerek beylerbeyi olan Ahmet Paşa, Humbaracı Ocağı'nı kurarak (1734),
batı savaş tekniklerini burada hayata geçirmiş idi. I.Mahmut'un üvey
kardeşi III.Osman'ın (1754-1757) yerine geçen, amca oğlu III. Mustafa
(1757-1773) zamanında da ordu içerisinde bazı ıslahatlar devam
ettirilmiştir. Nitekim onun döneminde Tophane ıslah edilerek yeni ve
güçlü toplar dökülmüş, donanma yenilenmiştir. Ancak, Rusya ile başlayan
harpler bu yeniliklerin yeterli olmadığını gösterecektir.


Gerileme Dönemi ve Gerilemeyi Durdurdurma Çabaları

1764 yılında Rusya, Osmanlıların toprak bütünlüğünü garanti ettiği
Lehistan'ı işgal etmiş ve kaçan mülteciler Osmanlı sınırını geçen
Ruslar tarafından katledilmiştir. Bu olay üzerine Osmanlı İmparatorluğu
Rusya'ya savaş ilân etmiştir(1768). Ruslar, Baserabya ve Kırım'ı işgal
ettikleri gibi, İngilizlerin de yardımıyla, Baltık filosonu Akdeniz'e
göndererek, Mora Rumlarını isyana teşvik etmişler ve Çeşme'de demirli
Osmanlı donanmasını gafil avlayarak, gemileri yakmışlardır. Bu arada
Mısır'da da bir isyan hareketi başlamıştır. Ruscuk ve Silistre
önlerinde Osmanlı kuvvetlerinin mevzii başarılar kazanmasının ardından
II. Katerina, Lehistan işini halletmeyi plânladığından Osmanlılarla
anlaşma yapmayı kabul etmiştir. I.Abdulhamit'in (1773-1789) başa
geçmesinden sonra imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile (21 Temmuz
1774) Kırım Hanlığı Osmanlıdan kopartılarak sözde bağımsız bir devlet
olmuş, Baserabya, Eflâk, Boğdan Osmanlılarda kalmış, ancak Azak ve
Kabartay bölgesi Rus hâkimiyetine geçmiştir. Ruslar bu anlaşmayla
İngiltere ve Fransa'ya tanınan kapitülâsyonları da kazanmış ve her
yerde konsolosluk açma hakkını elde ederek, Osmanlının iç işlerine
karışabileceği bir ortamı kendine hazırlamıştır. Nitekim 1783'te
Kırım'ı işgal ve ilhak eden Rusya, Karadeniz'e hâkim olarak, sıcak
denizlere inme politikasını gerçekleştirme yönünde büyük bir adım
atmış, Ortodoksları himaye bahanesiyle de Balkanlardaki nüfuzunu
kuvvetlendirmiştir.

Rusya'nın nihaî amacı, İstanbul'u ele geçirerek Bizans'ı yeniden
diriltmek idi. İşte bu maksatla, Osmanlı İmparatorluğu'nu taksim etmek
üzere Avusturya ile gizli bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmayı haber alan
Osmanlı İmparatorluğu, Prusya ve İngiltere'nin de tahrikiyle Rusya'ya
karşı savaş açtı. Halkın infialine neden olan Kırım'ı geri almak
Osmanlının en büyük arzusuydu. Ancak bu savaşa Rusya'nın müttefiki olan
Avusturya'nın da katılmasıyla, Osmanlılar iki cephede birden mücadele
etmek zorunda kaldılar(1788). Avusturya'ya karşı iki kez savaş
kazanıldı. Belgrat ve Banat ele geçirildi. Ancak Rusya'ya karşı doğu
cephesinde başarı sağlanamadı. Bu tarihlerde Osmanlı tahtına III. Selim
çıkmıştı (1789-1807). III. Selim İsveç ile bir anlaşma yaparak Rusya'ya
karşı bir müttefik kazanmıştı. Ancak Rusya Bükreş ile Küçük Eflâk'ı
almış, ardından da Belgrat ve Bender düşmüştü. 1790'da Avusturya
İmparatoru II.Joseph ölünce iç ayaklanmalar baş göstermiş ve Fransız
ihtilalinin etkileri bu ülkede de hissedilmeye başlanmıştı. Bunun
üzerine yeni İmparator II.Leopold, Ziştovi anlaşmasını imzalayarak
Osmanlılarla olan savaşı sona erdirdi (1791). Bu anlaşma mevcut
statükoyu muhafaza eden maddelerden ibaretti. Rusya ile de, İspanya'nın
aracılığıyla Yaş Barış Antlaşması imzalandı (1792). Rusya'nın savaş
sırasında işgal ettiği yerlerden sadece Özi, anlaşmayla verilmiş
oluyordu. Hem Avusturya hem de Rusya bu anlaşmalarla, Fransa ve
Lehistan'daki gelişmelere dikkatlerini verirken, Osmanlı
İmparatorluğu'da gerekli ıslahatları yapmak için bir soluklanma zamanı
bulabilecekti.


19.yy Osmanlı İmparatorluğu'nda Islahat Çabaları

Nizam-ı Cedit

İyi bir eğitim görmüş olan III. Selim bu barış döneminden
faydalanarak, devlet içinde, özellikle askerî alanda, ıslahatlar yapmak
istiyordu. Bu maksatla, Nizâm-ı Cedit adı verilen ilk ıslahat
hareketiyle, yeni bir ordu kurdu(1793). Yeniçeri Ocağı'nı
kaldıramayacağını bildiğinden, öncelikle Nizâm-ı Cedid denilen bu
orduyu batılı tarzda düzenleyip, başarısını kanıtlamak gerekliydi.
Ancak bundan sonra Yeniçeri Ocağı lağvedilebilirdi. Fakat kendileri
aleyhine ortaya çıkan gelişmelerden endişe duyan Yeniçeriler, bazı
devlet adamlarını da yanlarına çekerek yeniliklere karşı çıktılar ve
isyan ettiler. Üstelik bu arada Napolyon Bonapart, bir orduyla Mısır'ı
işgale başlamıştı (1798). Osmanlılar, Rusya, İngiltere ve Sicilya'nın
da menfaatlerine dokunan Fransız işgaline karşı harekete geçti.
Ehramlar savaşıyla, Mısır'ı ele geçirip, kuzeye yönelen Bonapart,
Akka'da Osmanlı savunmasını geçemedi (1799). Kuşatmayı kaldıran
Napolyon geri dönerken, yerine bıraktığı ordu komutanları da mağlûp
edildiler. Neticede Fransızlar Mısır'ı terk etmek zorunda kaldı(1801).
Fransa'yı barışa zorlayan önemli bir sebeplerden birisi de, Akdeniz'de
Rus ve Türk donanmalarının iş birliği yapmaları, İngiltere'nin Fransız
savaş ve ticaret gemilerini taciz etmesiydi. Fransa'nın Akdeniz ve Orta
Doğu'daki ticarî menfaatlerinin zedelenmesi onları barışa zorlamaktaydı.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz