Muradiye Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
Detone
Detone

OsmanLı Tarihi'Ne GeneL Bakış 7 1210
Erkek Terazi
Sıçan
Mesaj Sayısı : 2807
Doğum tarihi : 24/09/84
Yaş : 39
Nerden : IstanßuL [DøqußєyαzıтLı]
İş/Hobi : RECEPTION /FutßoL Müziq Araßa
İleti : IrGaT
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuUyarı : OsmanLı Tarihi'Ne GeneL Bakış 7 111010
Rep Gücü : 0
Rep Puan : 0
Kayıt tarihi : 03/11/08
http://WwW.MuradiyeForum.Net

OsmanLı Tarihi'Ne GeneL Bakış 7 Empty OsmanLı Tarihi'Ne GeneL Bakış 7

Çarş. Ara. 17, 2008 1:42 am

1. Mahmud


Sultan Birinci Mahmud, 2 Ağustos 1696 günü İstanbul'da doğdu. Babası
Sultan İkinci Mustafa, annesi Saliha Valide Sultan'dır. Büyük annesi
Gülnuş Sultan'ın sevgi ve ilgisiyle büyüdü. Sekiz yaşından beri kafes
hayatı yaşadığı halde zekası, iyi niyeti ve kuvvetli karakteri
sayesinde kendini harap etmekten kurtardı. Küçük yaşlardan itibaren
çeşitli hocalardan dersler aldı. Tarih, edebiyat, ve şiirle meşgul
oldu. Özellikle musiki ile uğraştı.

Sultan Birinci Mahmud, 1 Ekim 1730 tarihinde, 35 yaşında iken padişah
oldu. Devrindeki en değerli kimseleri seçip iş başına getirdi. Karakter
sahibi, azimli, müşfik, merhametli, dikkatli, ve sabırlı bir insandı.
Kendi zevkinden çok milletin refahını düşünerek hareket etti. Bu sayede
babası ve amcasının düştüğü hatalara düşmedi. Hayatının son iki yılını
hasta geçiren Sultan Birinci Mahmud, 13 Aralık 1754 tarihinde 59
yaşında iken vefat etti. Sultan İkinci Mustafa'nın Yeni Camiideki
türbesine defnedildi.
1. Meşrutiyet


Bütün eleştirilere rağmen Tanzimat döneminin, İmparatorluğun
kurtarılması için yeni esaslar benimseyen, İslamî devlet esasları
yerine, batıda demokratik mücadelelerden geçerek kurulmuş olan meşruti
sistemi amaçlayan bir neslin yetişmesini hazırlaması da yadsınamaz.

Osmanlı İmparatorluğu'nun kurtuluşunu meşrutî sistemde gören "Genç
Osmanlılar" cemiyeti 1865'de kuruldu. Amaçlan Abdülaziz'e meşrutî
sistemi kabul ettirmekti. Bu tarihe kadar Padişahlardan gelen,
İmparatorluğu kurtarma çabaları olan ıslâhat hareketlerinin yerine
şimdi halkın içinden ve batı düşünceleriyle yetişen aydınların
imparatorluğu kurtarma girişimleri alıyordu. Dolayısıyla devletten
gelen ıslâhat hareketlerine karşı gerici çevrelerin tepkilerinin
yerini, şimdi halktan gelenlerin isteklerine karşı devletin tepkisi
aldı.

Genç Osmanlıların çabalan sonucu 1876'da "Kanun-u Esası (Anayasa) ilân
edilerek meşrutî sistem kuruldu. Kanun-u Esasî ulusal bir ihtilâl
sonucu ilân edilmemiş olmakla beraber, tüm halkın siyasî haklan
yönünden eşitliği, devlet yönetimine katılması ve denetlemesiyle
parlamenter bir sisteme dayandırılmak isteniyordu. Fakat devletin
monarşik ve teokratik niteliği değiştirilmiyordu. Hattâ, Saltanatın
Osmanlı Hanedanına ait olduğu, Pâdişah'ın kutsal ve sorumsuz bulunduğu,
Kanun-u Esasîde yer alıyordu.

Kanun-u Esasî'nin 7. maddesinin Pâdişâha tanıdığı geniş yetkiler ve
özellikle 113. maddeye göre, bir Osmanlı vatandaşını basit bir polis
raporuna dayanarak yurt dışına sürgün edebilme yetkisi, I.
Meşrûtiyet'in zayıf bir yönü idi. Mithat Paşa ile anlaşan Abdülhamid,
tahta çıkınca vaat ettiği gibi Kanun-u Esasî'yi ilân etti. Fakat,
Osmanlı-Rus Savaşı'ndaki yenilgiden şahsına yönelik eleştiriler
gelince, Meclis-i Mebusân'ı dağıttı ve bir daha toplamadı, Kanun-u
Esasfyi uygulamadı.

İlk iş olarak çekindiği Mithat Paşa'yı 113. maddeye dayanarak
yurtdışına sürgün etti. Kısa bir süre sonra da O'nu Abdülaziz'i
öldürmekle itham edip Yıldız'da kurdurduğu mahkemede yargılattı. İdama
mahkûm edilen Mithat Paşa'nın cezasını müebbet sürgüne çevirip Taife
sürgün etti ve Mithat Paşa 1884' de orada öldürtüldü. Valilikleriyle
ülkede büyük hizmetleri olan, Ziraat Bankası'nın kurucusu, ülkeye
hürriyet yolunda hizmet veren "Hürriyet Şehidi" Mithat Paşa'nın
öldürtülmesi İstibdat rejiminin bir uygulaması idi. Ülkeyi nasıl bir
geleceğin beklediğini gösteriyordu.

İstibdat rejimi" ile yenileşme hareketleri sona erdi ve baskı rejimi
kuruldu. Batı uygarlığı doğrultusunda yanm yüzyıl süren çabalar durdu.
Din-devlet ayrımı yönündeki gidiş, yeni bir din-devlet bileşimi
rejimiyle sonuçlandı. Çöküntü ve toprak kaybı devam ediyordu.
"Avrupa'nın Hasta Adamı" yaşayabilmek için Avrupa'nın denge
politikasını sürdürdü. İngiltere, bir yönden Kafkaslar'dan İskenderun
Körfezi'ne, diğer yönden Boğazlara yönelik Rus tehlikesini Osmanlı
İmparatorluğu'nun durduramıyacağını görerek, 1878 yılında Kıbns'ı ele
geçirdi, 1882'de Mısır'a yerleşti.

Diğer yandan Ermeni sorununa sahip çıkarak, Doğu Anadolu'da kurulacak
bir Ermeni devletini himayesi altına alarak Rus ilerlemesini durdurmayı
plânladı. Bu arada Fransa'da 1881'de Tunus'u aldı. Osmanlı
İmparatorluğu bir yandan toprak kaybederken, diğer yandan ekonomik
çöküntü sürmekteydi. Hızla borçlanmanın sonucu Osmanlı Devleti
borçlarının faizini bile ödeyemeyecek duruma geldi.

1881 malî iflâsın ilânı, "Düyûn-u Umumiye" nin kurulmasına yol açtı.
Kelime anlamı genel borçlar olan "Düyûn-u Umumiye", alacaklı
devletlerin alacaklarını toplamak amacıyla Osmanlı maliyesine ve
kaynaklarına el koyup, toplanan vergileri alacaklara pay eden bir
kuruluştu. Tuz, tütün, pul, müskirat (içki), balık resimleri
(vergileri) ve bazı illerin ipek öşürleri, daha başka vergiler Düyûn-u
Umumiye'ye bırakıldı. Böylece devlet içinde devlet olan bir kuruluş
haline geldi. Bu kurumda çalışan 5 binden çok personelin masrafları da
bu kaynaklardan sağlanıyordu.

Türkiye'ye giren yabancı sermaye de Düyûn-u Umumiye ile tam bir
garantiye kavuştu. Osmanlı Devleti'nin malî tutsaklığı demek olan
Düyûn-u Umumiye'nin koruyuculuğu altında yabancı sermaye, özellikle
madenleri ve diğer hammadde kaynaklarını sömürmeye başladı. 1838
Ticaret Antlaşması ile başlamış olan demiryolu yapımı şimdi daha da
önem kazanıyordu.

1856 yılında Londra'da İngiliz Bankerleri tarafından kurulan ve 1863fde
Fransız bankerlerinin de katılmasıyla güçlenen Osmanlı Bankası 1862'de
Osmanlı Devleti'yle yaptığı anlaşma ile 30 yıl süreli olarak: "Talep
olduğunda altın karşılığı banknot çıkartabilecektir. Piyasadaki
banknotun üçte biri oranında nakdî ihtiyat bulunduracaktır. Bankanın
imtiyazı sürdüğü sürece devlet "evrâk-ı nakdiye" çıkarmayacaktır. Bu
imtiyaz başka bir bankaya verilmeyecektir. Banka, şubesi bulunan
yerlerde devlet gelirlerini toplayacak ve devlet adına ödeme
yapacaktır. Devlet adına topladığı gelirlerden vadesi gelen hazine
bonolarını mahsup etmeye yetkilidir. İç ve dış borç taksitlerinin ödeme
işlemlerini, yüzde yarım komisyon karşılığında yürütecektir. Banka içte
ve dışta devletin resmî malî ajanı olacaktır ve bir ticaret bankası
gibi faaliyet gösterebilecektir".

Geniş yetkilerle devletin Merkez Bankası niteliğini kazanan Osmanlı
Bankası'mn karşısına 1888'den sonra en büyük rakibi olarak Deutsche
Bank çıktı. İngiltere'nin himaye politikasından uzaklaşması üzerine,
denge politikasını sürdüren Osmanlı Devleti Almanya'ya yaklaştı.
1890'dan sonra sömürge ve yayılma için kendine yaşam alanı arayan
Almanya "Doğuya doğru" sloganı ile Osmanlı İmparatorluğu'na yöneldi. Bu
yönelişin bir ürünü olan "Bağdat Demiryolu Projesi"ni kabul ettirdi.

Şimdi Osmanlı Devleti Almanya'nın himayesi altına giriyordu. Fakat,
çöküntü de bir yandan sürüyordu. II.Abdülhamid'in istibdadına karşı
"Jön Türk" hareketi ve İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kuruluşu siyasî
direnmeye dönüşerek, Makedonya'da başlayan askerî ayaklanmalar ve
Reval'de İngiltere ve Rusya'nın Balkanlardaki Makedonya topraklarının
Türkler'den alınması yolundaki anlaşmaları, Abdülhamid'e karşı
direnmeyi kuvvetlendirdi. 1908 yılında Kanun-u Esasî'yi yürürlüğe
koydugünü ilân etmek zorunda bıraktı. Böylece "1908 İnkılâbı" veya "2.
Meşrûtiyet" denen olay gerçekleşti.

Osmanlı İmparatorluğu'nu kurtarmak için 19.y.y'dan beri sürdürülen
çabaların başarısızlıkların sebeplerini kısaca üç ana noktada
toplayabiliriz. Birincisi: Ülkede bu değişmeye karşı direnen gerici
güçlerdir. Bunlar, çoğu kez üstün geldi. Bunun sebebi, ilerici güçlerin
toplum içinde, orduda ve yönetimde köksüz oluşları, buna karşılık
gerici güçlerin toplum derinliklerine kadar kök salmış olmaları,
Yeniçeri ve ulemâya dayanması, dini ve gelenekleri bir araç olarak
kullanmalarıdır.

İkincisi, Avrupa'nın gelişen ekonomik yapısı sebebiyle, Avrupa
Devletleri arasında başlayan üstünlük savaşlanndan uzak kalamayan ve
devamlı Rus saldırılarına uğrayan ve içte de parçalanmaya yönelik
ayaklanmalar ve buna bağlı dış müdahalelerle uğraşan Osmanlı
İmparatorluğu, giderek Avrupa'nın ayrı sömürgesi oldu. Bu sebepten
dolayı da yenileşme programlarım uygulama olanağı bulamadı. Savaşların
büyük maddî sıkıntılara sebep olması ekonomiyi de çok olumsuz
etkilemekteydi. Bir yandan dış, bir yandan iç çatışmalar yüzünden barış
ortamı sağlanamıyordu.

Üçüncü olarak, yenileşme girişimlerini doğurduğu çekişme ve savaşların
yol açtığı ekonomik sıkıntı ve sefaletin halk üzerindeki etkisiydi.
Olayları fanatik ve fatalist bir düşünceyle yorumlayan halk, bütün bu
sıkıntıların sebebi olarak yenileşme hareketlerini ve onların
uygulayıcılarını görüyordu. Bu durum, her yenilikçi harekete karşı
çıkan ayaklanmanın da gerekçesi oldu.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz