Muradiye Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
CRUEL
CRUEL

SARAYLAR KASIRLAR3 S_mod10
Erkek Yay
Maymun
Mesaj Sayısı : 1345
Doğum tarihi : 18/12/80
Yaş : 43
Nerden : istanbul
İş/Hobi : elektrik teknisyeni
İleti : format
Bilgi :
Muradiye Forum Bilgi Paylaşım PlatformuRep Gücü : 0
Rep Puan : 208
Kayıt tarihi : 28/10/08
http://muradiyeforum.net

SARAYLAR KASIRLAR3 Empty SARAYLAR KASIRLAR3

Ptsi Kas. 03, 2008 12:55 am
Enderun avlusunda sultanlara ait en önemli yapı, Hasoda'dır. 15.yüzyılda dörtlü bir geometrik planla yapılmış bu değerli yapı, sultanların saray selamlığındaki özel ikametgâhları idi. Arzhane, Aslanhane, Hasoda gibi bölümlere ayrılan bu mekânda sultan şehzadeleri başta olmak üzere enderun ağaları ile görüşür, eğlenir, divan vezirlerini zaman zaman kabul ederdi. Bu gelenek 17. yüzyıla kadar sürmüştür. Baştan başa çeşitli dönemlerin çinileriyle kaplanmış olan bu bina 19.yüzyıldan beri Kutsal Emanetlerin teşhiri amacıyla kullanılır. Yavuz Sultan Selim'in 16.yüzyıl başlarında Memluk İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra, Mekke ve Medine'den Hz. Muhammed ve ilk halifelerin kutsal eşyalarını ve röliklerini Abbasi Halifeliği kanalıyla getirip Hazine ve Hasoda'ya aldırarak İslam halifesi olduğunu bildirmiştir. Osmanlı sultanları için ümmet esasına dayalı bir imparatorluğun yöneticisi olarak bu eserleri korumak ve onların temsil ettiği ideal uğruna yaşamak başlıca yönetim prensibi olmuştur. Bu eserler arasında Hz. Muhammed'in hırkası (Hırka-i Saadet), kılıçları, rölikleri, Sancak-ı Şerif, ilk halifelerin kılıçları, semavi dinlerin tarihlerinden gelen çeşitli eserler vardır. Bu eserler, Ramazan ayının onbeşinde bir saray töreniyle saraylılara, vezirlere ve harem halkına gösterilirdi. Enderun avlusuna ve Harem Dairesi yanındaki sultanların özel avlusu olan Sofa-i Hümayun Taşlığı'na açılan Hasoda'nın bakımında görevli 40 ağa enderun mektebinin en yüksek aşamasına gelmiş ve sultanla beraber olmaya hak kazanmış ağalardır.
Enderun avlusunun ağaların eğitim yeri ve ikametgâhı olan koğuşları ise kenarları sınırlamaktadır. Avluya revaklarla açılan ve içte küçük hol çevresinde koğuş ve hamam mekânlarına sahip olan bu koğuşların eğitim kademesine göre sıralanan bir düzeni vardı. Bab-üs Saade'nin yanlarında acemi ağalara mahsus Büyük ve Küçük Oda koğuşları, 17. yüzyılda II. Selim Hamamı'nın yıkılmasından sonra yapılmıştır. Günümüzde bu koğuşta padişah ve hanedana ait elbiseler sergilenmektedir. Hazine ile Hasoda arasındaki avlu kenarında ise kilerler ve hazine koğuşları bulunurdu. Sultanın her türlü yemek ve ikram hizmetlerini sağlayan bu koğuş, günümüzde müzenin idari bölümü olarak kullanılmaktadır. Bu koğuşlardan Hazine ve Hasoda Koğuşu, Enderun Hazinesi'nin korunduğu Hazine Koğuşu binası, günümüzde, Osmanlı İslâm minyatür, yazı ve hat gereçlerinin sergisinde kullanılmaktadır.



Enderun avlusunda ve özgün yapısıyla Fatih Döneminden kalan Ağalar Camii yer almaktadır. Burada enderun ağalarının yanı sıra olduğu kadar padişah da ibadet ederdi. 18.yüzyıldan kaldığı sanılan ve 17.yüzyıl Osmanlı çini sanatının zengin örneklerini içeren bu üç bölümlü yapı, bugün müze kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Enderun avlusunun koğuşları arasında sarayın IV. yeri olan iç bahçe ve kasır geçişleri gibi Harem'in Kuşhane Kapısı da bu avluya açılmaktadır. Burada ayrıca padişaha ait özel bir mutfak teşkilatı da yer almaktadır.
Sarayın, Sarayburnu'na bakan arka bölümünde sultanın ve ailesinin zevkine mahsus köşkler vardır. Hasoda ve Harem gibi, sarayın hanedanını ilgilendiren özel bölümlerden biri olan Sofa-i Hümayun terası üzerindeki mermer havuz, köşkleri birbirinden ayırmaktadır. Seyir köşkü olmalarının yanı sıra sohbet, giyinme ve kütüphane mekanları da olan bu köşklerden Sünnet Odası, özellikle cephesindeki renkli sırlarla göze çarpmaktadır. IV. Murad'ın Revan ve Bağdat fetihlerinin anısına yaptırdığı kubbeli ve eyvanlı çokgen köşkler ise Osmanlı klasik saray mimarlığının son örnekleridir. Revaklarla avluya açılan bu köşklerin cepheleri de çini kaplıdır. Eyvanlardaki sedirleri, kubbeli orta mekânlardaki mangalları ve görkemli çini süslemeye katılan tombak ocakları ile bu köşkler, sarayda sultanların yaşadıkları yeryüzü cennetinin somut örnekleridir. Sultan İbrahim'in yaz akşamlarında iftar ettiği terasta, tombak, baldaken kameriye ve havuza açılan mermer şahnişin gibi detaylara da yer veren bu lüks terasta, meşveret meclislerinin de kurulduğu bilinmektedir.
IV. yerin Marmara ve Sarayburnu'na bakan Lala (Lale) Bahçesi'nde ise Hekimbaşı Odası (Başlala Kulesi) yer almaktadır. Burası, başhekim sorumluluğunda bir ecza deposu ve dairesiydi. Sultanların sağlığından sorumlu hekimbaşıların denetiminde olan bu kuleden günümüze çok sayıda saray ve ilaç şişeleri kalmıştır. Hisarpeçeye oturtulan ahşap ve iki bölümlü Sofa Köşkü ise 18.yüzyıl ortasında Rokoko süslemesiyle bahçeye açılan bir divanhanedir. Özellikle sarayda "Halvet" ilan edilerek yapılan büyülü gece ve gündüz eğlencelerinde harem halkına da açılan köşk, altyapısı bir köşe burcu olan Bağdat Köşkü'ne hisarpeçe ile bağlanır. Bu alandaki bahçelerde sultanların bizzat yaptığı ve oyunları seyrettiği, IV. Murad'a ait ve Hekimbaşı Kulesi'ne dayalı bir taş tahttan anlaşılmaktadır. Bahçenin Marmara yönündeki mermer terasına ise 1850'lerin başlarında Mecidiye Köşkü yapılmıştır. Köşkün aynı üslupta serbest yükselen Esvap Odası ilginç bir detaydır. Bu köşkün tuğla kemerli altyapısının geçmişi Fatih Dönemi ve öncesine olsa gerektir. Bahçenin diğer bir yapısı ise, 19.yüzyıl ortasında Neoklasik üslupta inşa edilen Sofa Camii'dir. Bahçe, Sarayburnu yönündeki Hasbahçe'ye Balyanlar üslubunda iki kuleli bir kapıyla bağlanmaktadır.
HAREM
Topkapı Sarayı'nda Bab-üs Saade duvarı ile ayrılan idari ve özel bölümler Harem Dairesi için de geçerlidir. Bu duvar ekseninin devamında Harem'in Divan Meydanı yönündeki yapıları, kızlarağası yönetiminde ve haremağaları elindeki dış hizmet grubunun veya cariye olarak iç hizmet kadrosunun ikâmet mekânlarını oluşturur. Harem'in Karaağlar Taşlığı'na ve söz konusu ana duvara açılan Cümle Kapısı ise hanedan ve üst düzey saray kadınlarının yaşadığı esas Harem bölümüne ile bu bölüm Altınyol ile bağlanan ve Hünkar Sofası çevresinde dizilen, padişah ve şehzadelerin yaşadığı Harem'deki Selamlık bölümlerine açılır. Karaağa-cariye, Harem ve Selamlık bölümü olarak gelişen Harem'de yapı kronolojisini ortaya koymak, sarayın diğer bölümlerini açıklamak kadar kolay değildir. İslâm geleneğinin aileye kazandırdığı kutsallık ve gizlilik prensibi, Osmanlı sarayında en ulaşılmaz ve dramatik örneklerinden birini vererek haremin mimarî kuruluşu hakkında kaynaklar sunmuştur. Ancak tarihsel olaylar, kurumlaşma, mimarî üsluplar ve sarayın topografyası, harem yapılaşmasının 4 ana devirde gerçekleştiğini göstermiştir.
I- Fatih Sultan Mehmet ile Kanuni Sultan Süleyman Devri arasında 15.yüzyıl sonu 16.yüzyıl ortasındaki ilk dönem: Topkapı Sarayı'ndan önce Beyazıt'a yapılan İstanbul'daki ilk Osmanlı sarayı olan Eski Saray ile Topkapı Sarayı bu ilk dönemde Kadınlar Sarayı (Saray-ı Duhteran) denilen bir daireden oluşmaktaydı. Günümüzde bu daire değişmiş ve sonraki yapılaşma nedeniyle bağımsızlığını kaybetmiş durumdadır ve Baş Haseki dairesi adıyla bilinmektedir. Adalet Kulesi'nden itibaren Harem Cümle Kapısı, Başhaseki Dairesi, I. Selim Kulesi, Bağdat Köşkü ve Hekimbaşı Kuleleri gibi çıkmalar hisarpeçe üzerinden kule köşkleri halinde orta zaman kale-sarayları tarzında düzenli bir yapılaşma ortaya koymaktadır. Bu dönem Harem yapıları dış sofalı konut mimarisiyle uyum içindedir. İlk dönem alanı, 16.yüzyıl sonlarında üzerine padişah ve valide sultan daireleri ile cariye koğuşlarının yapılacağı bahçe duvarlarıyla sınırlanmıştı.
Geniş bir cariye ve hadımağası kadrolaşmasına gerek duyulmayan bu ilk dönemde, Harem'in Arabalar Kapısı ve Adalet yönünün Harem dışında serbest bir alan olduğu anlaşılmaktadır. Kuleyi Çinili Köşk'e bağlayan ve Büyük Biniş denilen at rampasının aksı ile kulenin serbest yükseldiğini kanıtlayan altyapısı da bu fikri desteklemektedir. İlk dönemin diğer bir önemli yapı grubu da Harem'in Hasoda yanındaki çıkışta yer alan Selamlık Dairesi olmalıdır. Hamamlı ve I. Selim Kulesi olarak adlandırılan kule-köşkün, şehzadelerin gözetimi altında baştan beri eğitim için ayrıldığı bilinmektedir. Bu alan 16.yüzyıl sonundan itibaren Şimşirlik Kafesi denilen ve bahçeleri de kapsayan Şehzadegan dairelerinin de çekirdeğini oluşturmuştur. Valide ve Gözdeler Taşlığı çevresindeki yapılardan oluşan bu ilk dönem yapılarının ilginç bir sürekli revak düzeniyle kuşatıldıkları anlaşılmaktadır.
II. Kanuni Sultan Dönemi: Bu dönem, haremin Topkapı Sarayı'na yerleşmesiyle, karizmatik bir kişiliğe sahip olan Haseki Hürrem Sultan ve Kanuni Sultan Süleyman ile başlamıştır. 1520-30 yılları arasında Topkapı Sarayı genişledikçe niteliği de değişmiştir. Hürrem Sultan'ın Eski Saray'daki haremden çıkarak çocuklarıyla Topkapı Sarayı hareminde sürekli yaşaması; ailenin tüm ihtiyaçlarının da Topkapı Hareminde karşılanmasına yol açmıştır. Bu dönemde Topkapı haremine gelen karaağalar ve cariyeler için yan yana fakat ilişkisiz birer avlu çevresindeki iki koğuş düzeni, haremde hanedan yapılarının dışında, fakat onları kuşatacak, hatta koruyacak şekilde yapılmış olmalıdır. Bu yapılarının işlevsel olarak Kızlarağası Dairesi ile Cariye Hamamı'nı da içerdiği anlaşılmaktadır. Bununla bağlantılı olarak, haremin önemli bir unsuru olan Usta ve Kalfalar Dairesi de Fatih Döneminde yapılan Valide Taşlığı'nı Başhaseki Dairesi karşısında sınırlayan kanada taşınmış olmalıdır. Bu dönemde, Hürrem Sultan'ın konumuna uygun olarak Başhaseki Dairesi'ne ismini verdiği ve Kanuni'nin de III. Murad Döneminde yenilenecek olan haremdeki Hasodası'nı yaptırdığı anlaşılmaktadır.
III. III. Murad ve Nurbanu-Safiye Sultan Dönemleri: 16.yüzyıl sonunda Osmanlı sistemi gibi, harem kurumlaşmasının da sarayda tamamlandığı görülür. Geleneksel Türk-İslâm ailesindeki anaerkil yapının Osmanlı saray haremindeki gerçek ve değişmez görüntüsü Valide Sultan olmuştur. Nurbanu Sultan ve Haseki Safiye Sultan'ın çekişmeli ilişkileri içinde karizmatik iki figür arasında bocalayan III. Murad, bu gerilimli yönetimin Topkapı Sarayı Harem'inden idare edileceği bir yapılaşmaya gitmek zorunda kalmıştır. Topoğrafik şartlardan ötürü payeli bir strüktür üzerinde yükseldiğinden, dönemin klasik mimari anlayışına uygun bu zengin cephe yapıları, haremde güç paylaşımını da temsil etmektedir. Cariye koğuşları bu yeni yapılaşmayla görkemli dairelerin altyapıları olurken, eski Cariye Taşlığı, giderek ikbal ve diğer kadınefendilerin sade bir cephelemeyle de olsa manzaradan, yani haremde odaklanan iktidardan pay alabildikleri bir kimliğe bürünmüştür. Haremde gerek cephede, gerekse Valide Taşlığı'ndaki konumuyla merkez durumundaki Valide Sultan Dairesi perspektif ve cephe açısından sarayın en detaylı yapısıdır. Bir cephe kademesiyle kadınefendi dairelerinden ayrılan Valide Sultan Dairesi, hünkar hamamları sistemi ile mekânsal açıdan Hünkar Sofası ile başlayan Sultan ve Selamlık dairelerine bağlanırken, cephede de anıtsal bir revakla vurgulanmıştır. Valide Sultan Dairesi bu mekânsal önemini tarihte korumuş, Kadınlar Saltanatı denilen ve Valide Sultanların naibe oldukları 17.yüzyılda siyasi olayların sahnesi olmuştur.
Mimar Sinan ve Davud Ağa gibi başmimarlar elinde klasik Osmanlı zenginliğinin ve sanatının kudreti, Hünkar Hamamları ve Hünkar Sofası ile temsil edilmiştir. Harem ve sarayın en büyük tören, kabul ve eğlence salonu olan bu kubbeli klasik yapının daha sonraları değişmiş olan bir cephe görüntüsü ve iç dekoru vardır. Bu sofanın yanındaki III. Murad Hasodası ise, bir Mimar Sinan yapısı olarak Osmanlı klasik mimarisinin, Osmanlı mantık ve estetiğinin ulaştığı denge ve simetrinin canlı bir örneğidir. Osmanlıların üretebildikleri en zengin çinilerle kaplanmış olan iç mekândaki kubbeli yapı, altyapıya yerleştirilen bir havuzla dengelenmektedir. Böylece mekân ve cephede yaratılan padişah, valide sultan ve kadınefendi hiyerarşisiyle, harem kurumlaşmasının değişmez esasları oluşturulmuştur. Klasik mantıkla yaratılan bu rasyonel mimarî düzenleme, harem bahçesindeki büyük havuz ile sürdürülür. Saray sisteminin ve harem hiyerarşisinin Topkapı Sarayı'na yerleştiği bu devrin diğer bir kompleksi de Şehzadegân Dairesidir. 16. yüzyılda Anadolu ve İran'la tehlikeli gelişimler gösteren şehzadelerin saray ve kendi aralarında giriştikleri iktidar kavgaları, sancak beyi olarak tayin edilen şehzadelerin bu dönemde hareme alınmalarına neden olmuştur. Ayrıca Fatih Kanunnamesi'nde devletin devamı için şehzade katline izin verilmesi nedeniyle kamuoyunda saraya karşı oluşan muhalefet de şehzadelerin harem ve hanedan içinde gözetim altında yaşatılmalarını gerektirmiştir. 16.yüzyıl sonlarında haremin devlet üzerindeki otoritesi protokoler cephe yapılarıyla vurgulanırken, ilk dönem haremin özü olan Altınyol, Başhaseki Daireleri üzerine de girift Şehzadegân dairesi yapılmış, bu sistem hamamlı I. Selim'in Kulesi'nin yanı sıra harem bahçesinden kazanılan Şimşirlik bahçelerindeki yapıları da kapsamış haremin dramatik tarihinin sembolü ve en geniş dairesi olmuştur.
15-17. ve 18.yüzyıllar: Bu dönemlerde, 16.yüzyıl sonunda hızlı bir iç dinamikle tamamlanan harem yapılarının ek bölümleri kurumsal zorunluluktan değil, çok harem halkının kalabalıklaşması ve yangınlar nedeniyle oluşmuştur. Sonraki yapılaşmanın sembolik nedeni, bir hükümdarlık sembolü olarak sultanların sarayda Hasoda yaptırma geleneğidir. Bu dönemde oluştuğu bilinen bir yapı grubu da haremin hastane avlusu civarıdır. Bu devirde ayrıca valide sultanların artan gücüyle orantılı olarak dairenin üst katına odalar eklenmiştir.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz